Günün en sıkıcı anı bu an. Akşamüstü yani, her şeyin durağanlaştığı vakit, işten dönenler, trafiğin yoğunluğu, günün yorgunluğu ve daha nice şeyler... Nereden bakarsan bak yılgınlık...

Ama benim için bunlar ufak kaldı seninle geçirdiğim günün akşamüstünde. Ne hava, ne trafik, ne bitkinliktir beni sıkan, ben gözlerini geride bırakmanın hüznü içindeyim, ha bir de yüreğime dokunan o sıcak gülüşünün…

Sabahın erken saatinden beri ayakta olmak hiç umurumda değil, öğlen sonrasında seni yaşamanın en tatlı heyecanı ve bekleyişlerin en uzunu...

Tadına doyulmaz sohbetlerin, heyecanlı hallerin ve tepeden tırnağa kadın olan senin ellerinden tutup, gitme hep bende kal demeliydim. Demeliydim, çünkü akşamüstünün bu kadar bitkin ve sıkıcı olması bundandır biliyorum...

Benim hayatımın en güzel hediyesi miydin sen, bunca pişmanlıklardan, kavgalardan, bitkinliklerden sonra gelen. Geç geldin ama bana geç gelmedin. Meraklı bakışların ve sorularınla bana geç gelmeyen sevgili hoş geldin.

Ömrümüm en büyük yanılgısını yaşadım bu öğlen sonrası, esmer, uzun saçlı ve uzun etekli kadını severim yanılgısı yani, yani bir kadının her halini sevebilecegimi sende gördüm, her hal ki halden eden.

Beynimde ve hayatımda yer edinmeye başladın. Tepeden tırnağa, gülüşün, gözlerin ve emekçi ellerinle (senin tanımınla) ama beynime bir hançer gibi saplanan dudağının bittiği yerdi.
 
Seninle ilgili hiç bişey sormadım. Bu sana garip geldi biliyorum, başlangıç için yeterli şeyleri biliyordum çünkü ve bilmediklerimi de yaşamaya bıraktım.

Tenin, ellerin, gözlerin, sıcaklığın ve hayattaki duruşunla hoş geldin hayatıma en sevgili...