Her meslekte olduğu gibi bizim meslekte de, başarılı olabilmek için biraz sebat, biraz şans, biraz da içgüdünüz olması gerekir.

Şans olmasa içgüdünüz de işe yaramaz.

İçgüdüleriniz olmasa şansınız da olmaz...

Arkadaşlarım hep bana “çok şanslısın, hep gelir olaylar seni bulur” diyorlar. Oysa öyle değil.

Sadece şans yetmiyor, içgüdü de var işin içinde, hele sebat etmeseniz hiç olmaz. Bu konu ile ilgili olarak başımdan geçen birkaç olayı sizlere anlatmak istiyorum bugün.

 ***

Polislik mesleğinde ilk yıllarımdı.

Lefkoşa Polis Müdürlüğü’nde, Atatürk Meydan Karakolu’nda devriye görevindeydim o yıllarda...

Askerden de arkadaşım olan 492 yaka numaralı Mustafa Celal Abraşoğlu ile birlikte Lefkoşa’da Çarşı bölgesinde gece devriyesine çıkmıştık.

Eski Cemaat Meclisi’nin (Vakıflar Pasajı’nın) olduğu yolda hem dolanıyor hem de sohbet ediyorduk.

Sokakta adeta in cin top oynuyordu...

Sohbetimiz sırasında arkadaşıma “şimdi bir hırsız yakalarsak ne iyi olur” dedim.

Tam o sırada pasajın içerisinden bir tıkırtı sesi duyduk ve durakladık.

Önce fare sanmıştık iyice kontrol ettiğimizde hiç de fare değildi.

Pasajın kapıları da kilitli idi...

İçeri giremiyorduk camdan içeriye baktığımızda, koridorda birisinin olduğunu ve Oba isimli saatçi dükkanının kapı camını elinde bulunan makasla sökmeye çalıştığını gördük.

O, bizim onu gördüğümüzü fark etmemişti henüz.

Hemen arkadaşımla çıkış yapabileceği yerleri keşfettik ve oraları kontrolümüze aldık.

Çünkü biz içeriye giremiyorduk.

Yerimizi aldıktan sonrada hırsızın bizi görmesini sağladık.

Hırsız bizi görünce kaçmaya çalıştı ve onu dışarıya adımını atar atmaz kıskıvrak yakaladık.

Bu olaydan dolayı zamanın Polis Genel Müdürü Kemal Hıvsıoğlu tarafından ödüllendirilmiş ve birer takdir belgesi almıştık.

Ayrıca işyeri sahibi tarafından da ödüllendirilmiştik.

***

Yine bir gün gazetecilik yaptığım yıllarda Rasıh Reşat arkadaşım ile Hürriyet Kıbrıs gazetede boş boş oturuyorduk ve canım sıkılmıştı.

Rasıh’a “kalk gidiyoruz” dedim çünkü içime doğmuştu, kesinlikle bir şeyler vardı.

Arabaya bindik ve Lefkoşa’da dolaşmaya başladık.

Polis binası daha eski yerinde, yani Saray Önü’ndeydi o dönemde...

Arabayı da sevgili Rasıh kullanıyordu.

Polisin giriş kapısını hemen geçmiştik.

Bilmiyorum nedendi, içime doğmuştu sanki, ya da o anda kapıda bekleyen polisin bakışlarından etkilendim.

Rasıha “geri git ve polise girelim” dedim.

Rasıh önce yüzüme fena fena baktı ve sonra da dediğimi yaptı...

Polisin arka avlusuna girdiğimizde, narkotik şube ekiplerinin bir arabayı yokladıkların ve bu yoklama sırasında yaklaşık bir kilo eroin ele geçirdiklerini gördük.

Hemen görüntüledik.

Ve işte bu yaşananın kesinlikle şansla bir ilgisi yok bana göre tamamen bir içgüdü meselesidir...

Ancak şimdi anlatacağım ise tamamen şans işidir...

***

Yine Hürriyet Kıbrıs Gazetesi’nde çalışıyordum.

Akşam oldu arabama bindim eve gidiyordum.

Narkotik şubede çalışan bir çavuş vardı o dönemde.

Ve çavuşun telefon numarası ile benim numaram arasında sadece bir rakam değişikti.

Telefon çaldı ve açtım daha ben kimdir falan demeden karşıdan birisi; “Çavuşum acele gel adamlarını yakaladık. 5 kilo eroin ile birlikte” dedi ve kapattı telefonu.

Tabii bizim eve gitme işi de suya düştü hemen.

Gerisin geriye narkotik şube önünde kamp kurduk.

Bir önceki gün 5 ya da 6 kişi tutuklanmıştı.

Haberi yanlız ben yakalamıştım ve ertesi gün sadece benim çalıştığım gazetede haber çıkmıştı.

İşte bu tamamen şans işidir.

Anlatmak istediğim, bu işler her zaman şans ile olmuyor.

Etrafınıza bakarken hep şüpheli bakacaksınız çünkü muhakkak bir şeyler takılır ayağınıza.

Biraz da bu işleri yaparken istekli olacaksın; işte o zaman gerisi gelir.

İş ola gazetecilik yapılmaz.

Merak, sebat ve özveri ister bu meslek.

Kimi zaman sevileceksiniz; Kimi zaman sövüleceksiniz.

Kimi zaman olacak övüleceksiniz de ama kimi zamanda da birileri sizi dövmeye de çalışacak...

İşte gazetecilik mesleği özetle böyle..

Eğer katlanabilirim derseniz bunca şeye seçiniz bu mesleği,..

Benden söylemesi!..