Lefkoşa’daki siyasi rejim ile manivelalarının çeyrek asırdan fazla bir süredir Lefke kentine karşı uyguladığı sistematik diskriminasyon ve devlet eliyle sürdürülen organize tecrit politikalarının son çarpıcı örneği;

Aynı rejimin uzantısı haline dönüştürülen “Futbol Federasyonu” marifetiyle Lefke ile Çetinkaya takımları arasında oynanan Kupa Finali sonrasında alınan haksız ve diskriminatif kararlardır.

Birileri bu kararlara Lefkoşa Dereboyu’ndaki bar köşelerinde kadeh kaldırıp bir şekilde kendinden geçebilirler.

Ancak Lefke bu devlete ciddi biçimde küsmek üzeredir.

Lefke’de kalan sistemin son işbirlikçileri de, bu vatan toprağına reva görülen ırkçılık dozundaki ayırımcılığa karşı gelişecek sert tepkileri artık kolay kolay dizginleyemeyeceklerdir.

Ben, Lefke’de yaşayan ve Kuzey’deki “otoriteden” 35 yıldır sadece itilmişlik, mahrumiyet ve izolasyondan başka bir icraata tanık olmayan birisi olsaydım, sistemin bir tek politikacısını bile Lefke’nin yanından dahi geçirtmezdim.

Ben spor yazarı değilim ve fakat mesele de aslında “sportif” bir mesele değildir artık…

Siyasi rejim ve Lefkoşa’da köşe başlarını tutmuş adamlarının Lefke’ye yönelik organize sosyo-ekonomik ambargosudur.

Lefkeliler, bu tecrit politikalarına son manivelayı teşkil eden Futbol Federasyonu’nun sözde Yönetim ve Disiplin Kurulu hakkında çok yüklü bir tazminat davasını gündeme getirmelidirler.

Aksi takdirde bunun arkasından çok daha ağır saldırılar gelecektir. Nitekim Lefke TSK’ye verilen “cezaların”, kupayı salt bir Lefkoşa kulübüne hediye etme amacıyla sınırlı olmadığı;

Sıfırı tüketen “bazı” Lefkoşa kulüplerinin, LTSK gibi ciddi bir rakip ve deplasmanla uğraşmak zorunda kalmamaları için Lefke’yi İkinci Lige gönderme hesabı yapıldığı anlaşılmaktadır.

* * *

Aslında hep söylediğim gibi… Lefkeliler de, devlet eliyle oluşturulan bu sistematik ambargo ve tecride karşı zamanında uyanamamışlar, diskriminatif uygulamaların sırf hükümetler ve bazı Bakanlarla gelip giden geçici sorunlar olduğu şeklinde bir rehavete kapılmışlardır.

En büyük hatayı da sözde “Güzelyurt-Lefke İlçeleşme Komitelerine” katılarak yapmışlardır. Oysa, el altından mevcut siyasi rejimin desteklediği tam anlamıyla “Lefke’yi yok edip, yerine Güzelyurt’u koyma” girişimiydi bu… İşin içine Lefke adını da soktular ki, Lefke’den gelebilecek tepkileri yatıştırsınlar…

Eskiler bilecek… Bugün bizim Güzelyurt dediğimiz yerleşim birimi;

1974 öncesinde, bölgenin en büyük idari birimi olan Türk Lefke’nin sosyo-ekonomik refah ve çekim gücünün silinmesi için bizzat Rum Yönetimi tarafından seçilerek, büyük bir devlet desteğiyle oluşturulmuştu.

Ne ki, Rumlar bile bunu tam anlamıyla başaramamışlardı.

Ne portakalı ve genel olarak narenciyesi, ne toprağı, ne suyu, ne de “sosyo-kültürel altyapısı ve geleneği”, Lefke ile yarışmaya yetmedi “Omorfo”nun…

Rum Yönetiminin onca uğraşı dev kaynak seferberliğine rağmen, “Omorfo”, bir türlü Lefke olamadı. Üstelik o dönemlerde genelde Türk toplumunun yaşadığı onca sıkıntı ve mahrumiyete rağmen…

Sorun… Anlatacaktır size o günleri yaşayanlar…

Lakin işte Rumların o günlerde “Omorfo” konseptiyle Lefke’nin üzerine yürüyüp bir türlü başaramadıklarını, maalesef KKTC’ndeki adaletsiz siyasi rejim başarmak üzeredir, Lefke’ye uyguladığı sistematik diskriminasyon ve tecritle…

İşte Lefkeliler, “Güzelyurt-Lefke İlçeleşme Komitesinde” böylesi bir tuzağa düşürüldüler.

İlçeleşme” aşamasında, bir ilçe olabilmenin hiçbir altyapı, gelenek ve donanımına sahip olmayan, devlet daireleri, mahkemeleri, kaymakamlığı ve dahi hastanesi bile olmayan Güzelyurt, “ilçe yapıldı” ama bu noksanlıklarından dolayı bir türlü “ilçe anlamında ilçe” olamadı ve kaybetti…

Köklü bir İlçe Merkezinin bütün altyapı olanaklarına, geleneklerine, yaşam biçimine, kültür-sanat birikimine, kaymakamlığına, mahkemelerine, polis merkezi, hastaneleri ve okullarına sahip olmasına rağmen Lefke de, ilçe statüsü devlet eliyle gasbedildiği ve mahrumiyete itildiği için kaybetti.

Böylece ne Güzelyurt hayır etti… Ne de insafsız bir tecrite terk edilen Lefke hayır ettirildi.

Spor” diyerek, bu işi “spor yazarlarına” havale etmesin kimse…

Hadise, KKTC’ne uluslararasında uygulanan ambargolar kadar ağır ve üstelik bir vatan parçasıyla üzerinde yaşayan insanlarının kendi devletleri eliyle insafsız bir tecrit ve diskriminasyona tabi tutulduğu bir utanç tablosudur bu ülke adına…

Bu utancı yaratanlar ve sürdürenler mutlaka yargılanmalıdırlar. Tarihin yargısına da paralel biçimde…