Devletler vatandaşına hizmet için vardır… Elbette bu hizmeti sağlayabilmesi için vatandaş da kazancı doğrultusunda vergisini vermekle mükelleftir..
İşte bu yukarıdaki yaklaşım maalesef bizim ülkemiz için geçerli değildir..
Çünkü devlet vermesi gereken hiçbir hizmeti layıkıyla verememektedir. Dolayısıyla vatandaşı da vergi vermemek için her türlü alengirli işi çevirmektedir.. İşte bizim gerçeğimiz budur!
Bundan dolayı çağdaş ülkelerde sunulan hiçbir hizmeti toplum olarak alamadığımız bir gerçektir!
Ama artık işler sarpa sarmaya başladı… Annan Planı sonrasındaki sıcak para, satışlar, maaşlardaki bolluk 2018’den bu yana yerini daralmaya, ceplerin boşalmasına bıraktı…
Elbette hepimizin bir hayat standardı oluştu bu süreçte..
Normal şartlarda “zengin” diye tabir edilen gelir grubuna sahip insanların evlatlarını özel okullarda okutması gerekirken, ana-baba (nene-dede) destekli iki asgari ücretli bile evlatlarını özel okullarda okutmaya çalıştı..
Uzun bir süredir bu “lüks” hayat devam etti ama artık iş öyle bir noktaya geldi ki; içinden çıkılmaz bir hal aldı!..
Aslında bu durum devletin de işine gelmişti..
Kıbrıslı Türkler çocuklarını eğitimi iyi olmadığını için, tam gün eğitim sağlanmadığı için, öğretmeni zırt pırt grev yaptığı için, binası sağlam olmadığı için vs.. devlet okuluna vermedi…
Devlet okulları daha çok göçmen çocukların eğitim yuvası oldu…
Siyaset de bunu dert etmedi, zira göçmenlerin büyük çoğunun oyu da yoktu nasılsa… Kaliteli eğitim verilemese de dert değildi…
Serüven böyle uzayıp giderken, ekonomik krizin ayak sesleri geldi, özelden devlete kayış yavaş yavaş başladı..
Bu kez sınıflar dolup taşmaya, okullar yetmemeye başladı..
Ve geldik zurnanın son deliğine!
Her ne kadar veliler çocuklarını devlet okuluna hâlâ vermek istemese de; el mecbur, devlet okuluna dönüşün yollarını aramaya başladı!
Çünkü TL’nin değer kaybı karşısında özel okullar da kendilerini korumaya alma noktasında bu yıl içlerindeki canavarı dışarı çıkardı resmen…
Ortalama 40-50 bin TL’lik yıllık ücretler 150 bin TL’lere yükseldi…
Elbette birçok aile, çok istese dahi evlatlarını bu okullardan almak zorunda kalıyor şimdi!
Çocuklar için ayrı travma, veliler için ayrı!
Ama işin özü aslında devletin neden ödevi olan kaliteli ve kesintisiz eğitim veremediğidir! Tartışılması gereken tam da budur!
Biz yine toplum olarak tersten tartışmaya devam ediyoruz.
Veliler olarak devletten kaliteli eğitim talep edeceğimize, “Fiyatları ucuzlatın” diye deyim yerindeyse okul yönetimlerine yalvarıyoruz!
Elbette ucuzlamayacak.. Aynen piyasa gibi.. Bir kilogram domatesin 40 TL olduğu yerde özel okul da 150 bin TL olur!
Bu gayet normaldir..
Oysa şimdi her gün Eğitim Bakanlığı önünde eylemler olmalı, çadırlar kurulmalıydı..
Kaliteli eğitim talep edilmeli, devletin görevi olan eğitim hizmetini uluslararası standartlarda vermesinin sağlanması için yer yerinden oynamalıydı..
Bu olmadığı için eğitim yerlerde sürünmeye devam edecek, devlet ezilecek, öğretmen hegomonyası artarak devam edecek!
Tam gün eğitimin önündeki en büyük engelin öğretmen sendikaları olduğunu herkes bilecek ama hiç kimse ses etmeyecek..
Hep bahanelerle yurttaşın kaliteli eğitim hakkı gözetilmeyecek ve bizler ceplerimizdeki son kuruşu evlatlarımızın eğitimi için harcamaya devam edeceğiz!
Gerçeklerle yüzleşme zamanı değil mi hâlâ!
Siyasetten kaliteli, tam gün ve kesintisiz eğitim hizmeti istiyoruz… Ne öğretmen sendikalarının grev tehditleri ne de siyasetin kıvırması…
Tümünü reddederek çocuklarımızın hak ettiği eğitimi talep etme zamanıdır şimdi!
Geç bile kaldık ama zararın neresinden dönersek kârdır değil mi?