Rauf Denktaş…

O’nu tanımanın, O’nunla sohbet etmenin ayrıcalığını yıllar geçtikçe daha iyi anlıyor insan…

Büyük bir liderdi.

Gazeteciliğe 2000’li yılların henüz başında başladım.

Öyle bir dönemdi ki, bir devlet kurup, onu yöneten başkanı, toplumu tarafından istenmeyen adam ilan ediliyordu.

Çünkü O “devletim” diyor, başka da bir şey demiyordu!

Toplum ise “devletim yok, ortak devlet var. Avrupa var. Çağdaş bir yaşam ve zenginlik var.” diyerek Denktaş’ı istemiyordu!

Öylesine farklı bir süreçti ki!

Dönemin Türkiye hükümeti, Avrupa Birliği, Amerika, Rusya, garantör İngiltere…  Hepsi aynı cephede. Hatta daha da ilginci içeride olup bitenlerdi.

Milli cephe (kimi UBP ve DP’liler) hariç, geriye kalan herkes “Çözümcüydü.”

Yani ‘etleri aynı kazanda kaynamayan’ CTP, TDP ve diğer radikal örgütler ile  örneğin Ticaret ve Sanayi Odaları birlikte mücadele ediyordu. Hatta sürekli karşı karşıya olan iş veren çevreleri ile işçi temsilcileri, kamu sendikaları… Tümü “Çözüm” cephesini oluşturuyordu.

Anti emperyalistler ile emperyalistler kol kola yani. Çok farklı bir dönemdi gerçekten!

Anlaşılması çok zor olan bu birliktelik elbette basının da gücü ile toplumu istenilen yöne rahatça itti.

O yönde de; tüm oklar tek bir isim üzerine yöneltildi; Denktaş! Denktaş düşmanlığı hat safhadaydı!

Kimi O’nu zenginliğin önünde, kimi barışın önünde, kimi çağdaşlığın, dünyalı olmanın önünde bir engel olarak gördü!

O büyük kalabalık içerisinde bizzat ben de vardım. 20’li yaşlarda bir genç olarak ‘Çözümün’ önündeki engel olarak Denktaş’ı görüyor, gitmesini istiyordum.

Öyle de oldu.

Rauf Denktaş aday olmadı, kim istendiyse o makamlara getirildi.  Süreç de planlandığı gibi takır takır işledi.

Denktaş sistem dışına itildi, Annan planı süreci yaşandı istenilen sonuç çıkarıldı.

Kıbrıs Türkleri ne dendiyse yaptı ama sonuçta yeni liderimizin birkaç dünya lideri ile el sıkışmasından öte hiçbir kazanım olmadı!

Evet, Denktaş haklı çıkmıştı. Emperyalistlerin kurguladığı oyun eksiksiz oynandı. Kıbrıs Türkleri dışında herkes kazandı. Türkiye’nin o dönem hedeflediği AB üyeliği sürecinin önü açıldı, Rumlar çok istedikleri AB’nin üyesi oldu, İngilizler adadaki varlığını korudu. Kıbrıs Türklerine de sadece Yeşil Hat Tüzüğü hediye edildi; o da Rumların insafına bırakıldı!

Annan planı referandumun üzerinden 20, Denktaş’ın ölümünün üzerinden de tam 13 yıl geçti. Batının hiçbir sözü tutulmadı, Kıbrıs Türkü’nün izolasyonu, dışlanmışlığı devam etti.

Kısacası; çözümün, barışın, dünyalı olmanın önündeki engelin Denktaş olmadığını zaman bize yaşayarak öğretti.

Rum liderliği, Denktaşsız toplanan zirvelerde Kıbrıs Türkleri ile egemenliği ve devleti paylaşmayacağını defalarca hem bize hem de dünyaya gösterdi!

Geriye dönüp o günlere baktığım zaman Rauf Denktaş’a bir özür borcumuz olduğunu düşünüyorum.

Belki bunu bir çoklarımız ifade etmek istemez ama bence toplum Denktaş’ı son yolculuğuna uğurlarken  gözyaşları ile özür dilemişti!

O mahşeri kalabalık Annan Planı’nın üzerinden 7 yıl geçtikten sonra vefat eden Denktaş’ı hak ettiği şekilde, bir dünya lideri gibi uğurluyordu…

Ve bu uğurlama kişilerin ağzından dökülmese bile bir özürdü… O’nu çok geç anlamış olmanın özrü…