Kıbrıs'taki yedinci yılımı geride bırakmak üzereyim, bu zaman zarfında Kıbrıs adasındakı değişimi görüyor ve hissediyorum. Sıcak kanlı, sevecen ve birazda asi denebilecek bir toplumdur Kıbrıs toplumu. İnsana saygı, komşulukları ve yan yana yaşadığında ‘güven’ duygusunu iliklerine kadar hissettiren bir toplumdur.

Halk, dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayacak derecede kendine ve çevresine saygılı… Mesela, 200 bin nufüsü varsa bu nufüsün içinde komşunun evine girip bişey alacak tek bir bireyi bile yok.

Özgürlüğüne ve rahatına düşkün bu toplum siyaset ve hele hele uluslar arası siyasetin etkisini her zaman tepelerinde hissetmektedir. Coğrafik konumu itibarıyla emperyalist devletlerin bir türlü rahat bırakmadığı Kıbrıs, en büyük acısını bu küçücük yerin ikiye bölünmesiyle yaşadı.

Dünyada siyasi oyunlarıyla ün salmış İngiltere, Kıbrıs ve Türk halkını çok seviyor(!) olacak ki kendi imkanlarıyla Girne'de ‘Türk şehitliği’ açıyor ve bu tam da Kıbrıs ta iki halk arasında barış havasının estiği sırada oluyor.

Türkiye'nin Kıbrıs'taki hegemonyası malum…

İçişlerinde sözde serbest bu yerin, ne iş işi kaldı ne de dış işi. Kıbrıs'ın, başta ekonomisini elinde tutan Türkiye, kültür ve değer yargıları başta olmak üzere Kıbrıs'ın  her şeyini Türkiyelileştirmek için tüm gücünü kullanmakta, mesela halk istemediği halde onlarca cami actırıyor     ve yine talep dışı acılan ilahiyat ve imam hatipler…

Nufüs göçüde bunun cabası, Kıbrıs halkının kendisi iş bulamazken Türkiye deki, özellikle yakın illerden (Hatay ve Adana) tüm işsizleri adaya sokuşturuyor..

Kıbrıs, ilk geldiğim yıllardaki, o özgür, demokrat,sıcak ve güvenli havasının gidip yerine Türkiye'de yaşadığımız herhangi bir ilin havasının gelmesi bende ince bir sızı yaratıyor.

Umarım Kıbrıs'ın bu güzelliği daimi olur, o kendine has havasını hep korunur ve devletler arası çıkar çatışmasının arasında , kimsenin çıkar çatışmasına feda etmez tek bir çicegini bile…