Medya toplumları, kitleleri yöneten bir araçtır. Bizzat 'kitle iletişim aracı' olup kitleleri hareketlendiren, yönlendiren önemli bir güçtür. Önemli iletişim bilimcileri kuvvetler birliği üçlemesi olan yasama, yürütme ve yargının yanına medyayı da ekleyerek dördüncü büyük güç olarak nitelendiriyorlar.

Bu kadar önemli bir güç olan ve kitleleri yönlendiren-yöneten medya canavarı yine yaptı yapacağını! Geçtiğimiz günlerde T.C.'de, T.C. askerlerinin Diyarbakır'da girmiş olduğu çatışma da 13 askerin hayatını kaybetmesi büyük bir medya pompalaması ile televizyonlardan, radyolardan, gazetelerden, internetten halka pompalandı. Olay o kadar çok büyütüldü ki artık can sıkıcı bir hal aldı.

Asker bu elbet çatışmaya girecek, elbet yaralanacak, hayatını kaybedecek. Bundan doğal ne olabilir ki? 13 asker hayatını kaybetti diye günlerdir televizyonlar susmadı, gazeteler yazmaktan usanmadı. Türkiye'nin bir çok şehrinde 'terörü lanetleme' gösterileri yapıldı.

İşte medyanın gücü bu. Birşeyi alır, evirir çevirir sonra da halka pompalar. Günlerce aynı şeyden bahseder. Sonra mı? Halkı sokağa döker. Toplum içerisinde zıt kutuplar yaratır ve çatışmalar yaratır.

Nedir bu kadar büyütülecek şey? Daha önce de binlerce asker Güneydoğu'da hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden asker sayısı biraz yükselince hemen medya pompalaması devreye giriyor, halk içindeki 'milli' duyguları dürtecek görevlerini yerine getiriyor. Hani daha çok 'millileşeceğiz' ya! Sağcı politikanın yıllarca, eline geçtiği her fırsatta yaptığı şey bu. Daha çok millileşmek...

'Millileşmek' ne ola ki? Eğer basit ve ucuz bir medya pompalamasıyla yaratılabilecek bir şeyse bu 'millileşmenin' ya da 'milliyetçileşmenin' pek de bir anlam ve değeri yok. Büyük puntolarla yazılmış bir gazete manşetiyle, sabahlı akşamlı yayınlanan tartışma-haber programlarıyla 'milliyetçi' duyguları kabarıyorsa bir toplumun ortada apaçık bir sorun var.

Ya medya işini iyi yapıyor, ya da 'milliyetçilik' o kadar ucuz bir kavram ki bir gazete manşetiyle satılabiliyor. Bir buçuk liralık bir değeri var o zaman! Bir tartışma programına çıkan 'milliyetçi' görüşe sahip birkaç gazeteci-yazarın sözüyle 'milliyetçilik' oluyorsa helal olsun bu medyaya.

Tarih boyunca önemli bir siyasi ideoloji olan 'milliyetçiliği' bir gazete fiyatıyla satılıyorsa bu ideoloji bitmiştir arkadaş! Bir bakın milliyetçilik kavramının son zamanlarda yükseldiği ülkelere. Ne kazanmışlar ne kaybetmişler... Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra 'milliyetçilik' dünya üzerinde popülerliğini kaybetmeye başladı. Birleşemez denilen büyük Avrupa birleşti ve büyük bir birlik oldu. Milliyetçilik gibi geri kalmış bir kavramı bir kenara atıp birleşen Avrupa ülkeleri daha da güçlendiler. Bugün herşey Avrupa Birliği standartları ile alınıp satılıyor. Avrupa Birliği ile yatıp, Avrupa Birliği ile kalkıyoruz.

Millliyetçiliği bir kenara bırakıp birleşen ve güçlenen bir Avrupa örneği var önümüzde. T.C. hala milliyetçilik üzerine siyaset yürütmeye devam ediyor. Bu yolla ancak kendi içine kapanık bir Türkiye hayali gerçekleşir. O zaman bol bol millileşir Türkiyeliler... 'Ya sev, ya terket', 'ne mutlu Türk'üm diyene' gibi söylemlerin hala ideolojik olarak dile getirildiği bir ülkede büyüklükten, gelişmeden, ilerlemeden ve demokrasiden bahsedilemez.

T.C.'nin ve Türkiyelilerin yıllardır küçümsediği Kuzey Kıbrıs, kendilerinden fazlasıyla özgürlükçü ve demokratik. Demokrasinin geliştiği bir ülke olduğunu 2012'de Rumlarla birleşerek Birleşik Kıbrıs hayalinin gerçekleşmesi ile tüm dünyaya gösterecek!