Yine asgari ücret tartışmalarının içine düştük..
Bakanlık koltuğundaki isim değişiyor ama tartışmalar hiç ama hiç değişmiyor!..
Her bakan mevcut sistemin yanlış olduğunu ifade edip, ‘işe göre ücret’ konusunda adım atacağını söylese de buna muaffak olamıyor.. Ya da olmak istemiyor!
Koltuktan gittikten sonra konuştuğumuzda da “yapacaktım ama kellemiz alındı” diyor..
Arkadaş 1983’ten bu yana hiç mi değişmez bir sistem.. Dünya değişti, biz hala ayni kafa!..
İnatçı iki keçi gibi; işçi tarafı ister, işveren tarafı veremeyeceğini söyler! Devleti temsil eden bakanlar da arabuluculuk yapıp duruma göre şekil alır!
Bugünkü masadan bir sonuç çıkacak, olmadı bir sonraki toplantıdan bir rakam ortaya çıkacaktır. İster oy birliği ile çıksın, ister oy çokluğu ile hiçbir şey değişmeyecek!..
Asgari ücretlinin maaşı 15 binden 25 bine de çıksa, bir; bilemediniz iki ay sonra şikayet etmeye devam edecek. Zira asgari ücretliye yapılacak yüzde 50 artışı iş dünyası ithal ettiği ya da ürettiği ürüne yüzde 50 zam olarak yansıtacak!. Yani aslında asgari ücretli başa dönecek. Yine markete gittiğinde ‘gıdım gıdım’ alacak, yine kasaba gidemeyecek, yine geçim sıkıntısı yaşayacak ve doğallığında yine şikayet edecek!.
Çünkü sistem başından yanlış.. Serbest piyasa deyip devlet işin içinden sıyrılınca ‘kör tuttuğunu’ modeli ortaya çıkıyor… TL’nin değer kaybı ortada.. Hatta mart ayında Türkiye’deki ara seçimlerden sonra bu erime hızının artacağından endişe ediliyor.
O zaman maaşlara artış yapmanın ya da asgari ücreti sürekli güncellemenin bir anlamı kalmıyor. İşte burada ekonomi politiği devreye girmeli.. Hükümet bu ülkedeki sağ sol hiç fark etmez ekonomistleri, bilim insanlarını bir masa etrafında toplayıp piyasanın pahalı olmasının önüne geçecek argümanları üretmesi gerekiyor. Yoksa ‘tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan’ söylemine benzer bir şekilde ‘maaş artır, piyasa pahalı olsun, piyasa pahalı olsun, maaşları artır’ deviniminden çıkmak mümkün olmayacak.
Serbest piyasa da bir yere kadar.
Bu özel dönemde en azından temel tüketim maddelerinin üretimi ve ithalatı konusunda bir şeyler yapılmalı. Belirli bir dönem için serbest piyasa belirli ürünlerde rafa kaldırılıp, kontrollü bir ekonomi devreye girmeli. Devletin denetim mekanizmasını çalıştıracağı bir yasal düzenek geçici de olsa kurulmalı.
Vatandaş yasaları tamamen bilmek zorunda değil.. Ne diyor sıradan yurttaş, “bir markette şu ürün 100 TL ama bir başka markette ayni ürün 50 TL, nasıl oluyor bu, nerede bu devlet, denetim nerede” diye soruyor!
Oysa devletin böyle bir denetim yetkisi yok..İşte özel bir süreçten geçiyorsak, bu denetim görevini sağlayacak yasal çerçeveler çizilmeli, vatandaş hayat pahalılığına karşı korunmalı..
Hep söylerim; bu coğrafyada ezber bozacak işlere imza atılmadıkça hiçbir değişiklik olmaz.
Bunun için cesarete ihtiyaç vardır.
Ekonomide radikal adımlar, asgari ücret belirlenmesi noktasında farklı politikalar, kamunun verimliliğiyle ilgi sendikal güçten korkmadan atılacak gerçekçi adımlar, vergi, kara para, kayıt dışı ekonomiyle ilgili gerçekten ülke sevgisiyle yapılacak işler…
O kadar çok şey yapılabilir ki; ama en kolayı hayat pahalılığı oranında artış yapmak! Yapıyorsunuz ama hiçbir sıkıntıya çare olmuyor!
Artık gerçekçi olma zamanıdır.. Cesaretle iş yapmak ve yeni fikirler ortaya koyma dönemidir..
Niyet varsa, yolunuz açık olsun, kolay gelsin.. Niyet yoksa zaten değişen bir şey de olmaz!