Bugün için hiç yazmak gelmedi aslında içimden…
Şu aralar kimileri gibi sıcaktan beynim sulandığı için değil…
Beynim sulanmadı belki ama yüreğim burkuldu işte…
Bu siyasi rejimin gazabından canı yanmış insanlara, bu sütunlardan verdiğim sözleri yerine getirmekte, kendi iradem dışında zorlanacağımı düşünüyorum belki de…
Hepsinden önemlisi… Aslında öncelikle kendime verdiğim sözleri, Yüce Allah’ın tanıklığında yaptığım yeminleri tümüyle yerine getirememe endişesi de olabilir.
Belki de “boynunu eğen, başını da verir” noktasında bir pozisyona düşmekten kaygı duymuş olabilirim.
Her seferinde klavyenin başına büyük bir heyecanla geçtiğim yazımı yazmak için parmaklarım tuşlara dokunmak istemiyor.
Beynim ile yüreğim arasındaki o uyumlu alışveriş mekanizmasının sakatlanmasından korkuyorum…
Beni yazılarım ve TV’deki programlarımda doğru tanıyan insanların bundan sonra yanlış tanımalarını istemiyorum.
Statüko ve onun hukuk dinlemeyen bazı mekanizmaları karşısında yeterince etkin olamamamın, davalarına adandığım insanlara da büyük bir haksızlık olacağını düşünüyorum.
Kimseye, huyundan suyundan, tabiatından ve tutumundan dolayı kızgın ve öfkeli değilim… Herkesi olduğu gibi kabul ediyorum.
Bana destek veren bir dolu insanın yürek atışlarıyla birlikte, inandığım bir davayı sırtladığıma, belirli bir yere kadar taşıdığıma ve statükonun en Allahsız manivelaları ile kapıkullarının suratlarına çarptığıma inanıyorum.
Hem de statüko unsurlarına karşı en kutsal kavgayı verdiklerini ikide birde ilan etmelerine karşın, kurulu düzenin hukuk ve insanlıktan yoksun birtakım “organlarına” karşı, “susda duran”, hizaya giren ve sırf biz yazdık diye “reklamlarını yapmayalım” basitliğine yatarak desteğini esirgeyen tüm “statüko karşıtı” dost ve meslektaşlara da benden selam olsun…
Bugüne kadar adandığım bir davayı statükonun kapıkullarının suratlarına çarpmama olanak tanıyanlara teşekkür borcumu da yerine getirmek istiyorum bu vesileyle… Doğruları yazma konusunda sınır tanımayan şahsımla ilgili, kendi sınırlarını zorladıklarını düşünüyorum onların da… Allah hiçbirimizi utandırmasın ileride de…
Herşeye rağmen, statükonun en despotik mekanizmalarından birine karşı yenildiğimi düşünmüyorum. Bu da bir şeydir. Hem de önemli bir şey…
Hemingway’in dediği gibi:
“İnsan yenilmek için yaratılmamıştır”.
Buraya dikkat… “İnsan”…
* * *
Yüreğim burkuldu evet… Ama o yürekte bir söz daha var söylenecek… O da Ahmet Yönlüer için…
SÖZÜNÜN ERİ ADAMMIŞSIN BE YÖNLÜER DOSTUM…
Statüko sürüleri gibi hizaya girmeyen;
Allah’tan başka kimseden, hiçbir kuldan korkmayan;
Allah’ın haricinde kimsenin önünde secde etmeyen;
Doğru bildiğini her koşulda söyleyebilen;
Kimi “statüko karşıtlarından” çok daha fazla despotizme ve zulme karşı duran hakkaniyetli bir insansın…
Alkışlıyorum seni Ahmet Yönlüer… Gönyeli seninle ne kadar övünse azdır.
Bu duruşun bundan sonra kötü olan bir şeyleri değiştirir mi, değiştiremez mi bilemem… Ama sen değişme yeter…
Kimse bilmez ama yaklaşık birbuçuk ay önce telefonda bana bir söz vermişti Ahmet Yönlüer… “Hiç merak etme, haklılığınıza inanıyorum ve yanınızdayım” demişti. Daha o zaman Gönyeli kulüp Başkanı seçilmemişti bile…
İnanmadığımdan değil ama statükonun pek çok kesimi birer birer kazığa zincirlendiği koşullarda “nasıl yapar acaba” diye de düşünmüştüm.
Yaptı işte… Çünkü Allah’a sığındı, kulun kula kulluğunu bir kez daha reddetti. Allah ne muradı varsa versin…
Bugün, sırf Ahmet Yönlüer’e belirli bir kitlenin minnet borcunu aktarmak için beynimi zorladım, yüreğimin karşı koyuşunu dizginledim ve herşeye rağmen bu yazıyı kaleme aldım…
* * *
Ve bugün “11 Temmuz Basın Günü” imiş…
Sakın ha… Böylesi bir günde basın olarak statüko ve statükonun “organlarının” zulmüne karşı başkaldıranlara destek vermeyin zinhar…
Küme düşürürler sonra sizi…
Zaten “mahalli ligde oynayan bir medyamız” var…
Sevip okşayın bari statükonun sağda solda köşe başlarını tutmuş kamışlarını… Belki daha az acıtırlar canınızı…
“Statükonun kestiği parmak acımaz, cezaya katlanın” diye bir de “popüler” tavsiye yapın şu acımasız düzene karşı hukuka sığınarak ayağa kalkanlara…
Sonra da bu memlekette insanların basın-yayına güvenmesini, statükoya karşı mücadele etmesini bekleyin…
Bekleyin bakalım…
- - - - -