Amaçları korku salmak!

Kuzey Kıbrıs ne zaman ekonomik olarak bir ivme yakalansa ‘bizi çok seven’ Rum komşularımız hemen atağa geçiyor..

2004 yılındaki Annan Planı sonrasında yaşanan inşaat patlamasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan yüzlerce başvuru ile durdurma çalışmaları akıllardadır.

O dönem başarılı oldukları da bir gerçektir..

O günden bugüne Türkiye ekonomisinin iyileşen durumu, Kıbrıs Türklerine de ekonomik refah olarak yansıdı. Ancak son dönemde Türkiye’deki ekonomik sıkıntıların yarattığı TL’deki değer kaybı haliyle KKTC’ye de olumsuz yansıdı.

Bu kez de TL’nin değer kaybının yarattığı bir avantaj durumu ortaya çıktı.. Tabii sadece o değil.. Kuzey Kıbrıs’ın savaş içindeki Orta Doğu’nun yanı başında olsa da güvenli bir ülke olması,  bunun yanında Akdeniz’in muhteşem mevsimsel avantajlarına sahip sakin bir ada olmasının yarattığı avantajlı durumu. Buna bir de mülkiyet açısından bölgeye oranla ucuz bir ada olmasının yarattığı olumlu unsurlar da eklendi. Ama elbette tüm bu avantajları iyi kullanmayı başaran bir de yerli sermayemiz oluştu. Bu avantajları başarılı bir satış stratejisi ile İsrail, Rusya, Ukrayna derken kimi Avrupa Birliği ve İskandinav ülkelerinden müşterilere de pazarlamayı başardılar.

İşte KKTC ekonomisine güç veren bu girişimler yine bizi ‘çok seven’ Rum komşularımızı kızdırdı. Kıbrıs Türkleri para kazanıyor, ekonomileri iyiye gidiyordu.. Bu onun için  zaten iç cephede güçsüz olan yapısına bir de Kıbrıs sorunu üzerinden darbe alması demekti.

Hatta Türk Devletleri Teşkilatı’nda KKTC’nin kabul görüyor olması, KKTC Cumhurbaşkanı’nın ‘Cumhurbaşkanı’ olarak zirvelere katılması, Nikos için büyük bir sıkıntı oluşturuyordu..

Mutlaka bir şeyler yapmalıydı!

Önce Rum kamuoyunun ilgisini Kıbrıs sorununda yeniden bir müzakere süreci başlatılması noktasına çevirmeye çalıştı. Bunu da Birleşmiş Milletleri kullanarak yaptı. BM her zamanki gibi bu oyuna geldi ama Türk tarafı oyunu bozdu. Hristodulidis müzakereleri başlatamayacağını görünce eski yemeği yeniden pişirme derdine düşüp, KKTC ekonomisine can damarı olan inşaat sektörünün önüne geçebilmek için eski yönteme başvurdu. Ancak bu kez daha da agresif ve stratejik davrandı.

İlk olarak yıllar önce kapanmış  bir davayla alakalı Kıbrıs Türk Avukat Akan Kürşat’ın tutuklanmasını sağladı. Ve elbette bu süreç ilerletilemedi, zira ortada tutukluluk gerektirecek bir durum yoktu. Bunun etkisi beklediği gibi olmadı, Kuzey’deki satışlar devam etti. Bu kez Simon Aykut’u yakaladılar. Şu an hapiste. Simon Aykut İsrail kökenli bir KKTC vatandaşı. KKTC’ye büyük yatırımlar yapan bir şirketin sahibiydi, sonrasında hisselerini devretti. Bu tutuklama haliyle büyük ses getirdi. Ama Rum yetkilileri Simon Aykut’un yakalanmasının da bir noktadan sonra etkisiz kalacağını biliyor çünkü Aykut da serbest kalacak.

Bundandır ki bir de Avrupa Birliği vatandaşı olan Alman bir kadını hedefe aldılar. O da bir emlakçı. Böylelikle stratejik tutuklamalarla sansasyonel bir etki yaratıp Kuzey’deki mülk satışını durdurmayı ve  Kıbrıs Türk ekonomisini alaşağı etmeyi planladılar.

Bir noktaya kadar da başarılı oldukları söylenebilir. Ama göreceksiniz ki ne Simon Aykut tutuklu kalacak ne de Alman emlakçı kadın..

Bu tutuklamaların yegane sebebi bir korku ortamı yaratıp Kuzey’den mal alışını durdurmak. Ama göreceksiniz ki; bu korku imparatorluğu bir fayda sağlamayacak. Geçici bir zafer söz konusu çünkü Kıbrıs Türk tarafının elinde de büyük bir koz var. O koz da Taşınmaz Mal Komisyonu’dur. Bu komisyon AİHM’in tanıdığı bir hukuk yoludur ve şu anda çalışan bir mekanizmaya sahiptir.

Yarınki yazımızın konusu da TMK olacak..