Belki pek çok kişi şaşırdı ama doğrusu Cenevre’deki müzakere heyetimizin performansı benim için bir sürpriz olmadı…
Hep söylüyorum… AKP, üçüncü iktidar döneminde Kıbrıs’ta çözüme daha fazla angaje durumda…
Bunun sebeplerini de gerek Türkiye’deki seçimler öncesinde, gerekse sonrasında ayrıntılarıyla ortaya koymuştum birçok yazımda…
Türkiye artık “Kıbrıs diye bir sorun” istemiyor.
Kıbrıs’taki çözümsüzlük yüzünden büyüyüp gelişme potansiyelinin sekteye uğratılmasına artık tahammül edemiyor. Diğer çok kritik sorunlarına da odaklanmak istiyor.
2011 ilk yarısındaki Türkiye seçimlerinden sonra Kıbrıs çözümü konusunda yeni bir momentumun oluşacağını, “AKP’nin yeniden güçlü bir şekilde iktidara gelmesi halinde Kıbrıs’ta da yeni bir çözüm inisiyatifinin başını çekeceğini” 2010 yılının sonlarından beri söylüyorum.
Son üç aydır da, Aralık sonunda bir çözüm çerçevesinin ortaya çıkacağını, ondan önce Eylül-Ekim döneminde önemli aşamalardan geçileceğini;
2012 yılının ilk altı ayında çözümün altının doldurulacağını ve Güney Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı tarihinden önce de, referandumların bile yapılabileceğini yazdım, söyledim.
Herkes çözümden ümidini tamamen kesmişken;
“Göreceksiniz, yılsonuna doğru meydana gelecek gelişmelere hepiniz şaşıracaksınız” dedim.
Hatta “bilmece küpünün” tüm renklerinin en umutsuz olduğunuz hiç beklenmedik bir anda birkaç hareketle hizaya gelip çözüldüğü gibi, “Kıbrıs bilmecesinin” de çözülebileceğini örneklerle anlatmaya çalışmıştım.
Ve daha geçenlerde;
“Cenevre’den net bir sonuç için kimse büyük hayal kurmasın ama Cenevre’nin Kıbrıs’ı çözüme sıçratacak bir tramplen olabileceğini de kimse aklından çıkarmasın” diye belirtmiştim görüşlerimi…
Geçtiğimiz gün bir TV programında;
“Kıbrıs’taki müzakere sürecinde ‘Türk tarafı’ başlığının altında Türkiye ile KKTC yer almaktadır ve bu noktada dominant olan Ankara, haliyle belirleyici-yönlendirici unsurdur ve KKTC kanadı ile müzakere heyeti de bu yörüngeden çıkamaz. Eğer Ankara ‘artık Kıbrıs’ta çözüm zamanıdır’ diyorsa, Kıbrıslı Türk müzakerecilerin bunun dışında hareket etmesi beklenemez” demiştim.
Bu yüzden Cenevre’deki müzakere heyetimizin performansına şimdi hiç şaşırmadım.
Ve tabii ki bu gerçekten hareketle, Cenevre’de Cumhurbaşkanı Eroğlu ve ekibinin inisiyatif koyarak, öneri ve açılımlar sunması, hem bir anda süreci şarj etmiş oldu, hem de gerek Cumhurbaşkanı Eroğlu, gerekse Özel Temsilcisi Kudret Özersay’ın da belirttiği gibi BM nezdinde takdir ve sempati topladı.
Hep söylerdik… İkinci Cumhurbaşkanı Talat, çözüme inanarak masaya oturduğu için sürekli öneriler ve inisiyatif geliştirerek karşı tarafı zor durumda bırakıyordu. Yeni Cumhurbaşkanı ve ekibinde bugüne kadar bunları görememiştik.
Ama Cenevre’de görmeye başladık. Türkiye’nin de çözüme yeniden inanmasıyla belki…
Bu tür öneri ve açılımları “keşke bütün süreç boyunca sergileselerdi” diyoruz şimdi.
Lakin tabii Türkiye’deki seçimler sonuçlanmadan da bunu yapmaları biraz zordu, o da ayrı bir gerçek… Anlarsınız!
Şimdi Kıbrıs’a dönünce de, kapalı rejimin ve statükonun baykuşlarına kulak asmadan bu “aktif ve dinamik tavrı” sürdürmeleri gerekiyor.
Umarım öyle olur…
* * *
Sütunlarımız, Cenevre değerlendirmesinin önsözünü bile yazmaya yetmiyor gördüğünüz gibi…
BM’nin süreçte artacak olan rolü…
Yine BM tarafından bir tür “takvimleme” yapılması…
Mülkiyet ve toprak konularının birlikte ele alınacak olması ve Türk tarafının bu konuda kurucu devletlerdeki nüfus-mülkiyet ağırlığı tezlerinin kabul görmesi… (Hem BM, hem de Hristofyas tarafından mı kabul gördü, bunu tam olarak bilemiyoruz)
Çoklu konferans tezlerimizin olumlu karşılanması…
Ekim’e kadar yoğunlaştırılmış görüşmeler… Londra’da sırf mülkiyet konusunda yapılacak temaslar ve toprağın gündeme gelmesiyle yeni al-ver süreçleri… Birtakım tavizler belki…
Türk tarafının ortaya koyduğu öneri ve açılımların “BM tarafından olumlu karşılanması”…
Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun; “Memnunum, BM Genel Sekreteri görüşlerimizi olumlu karşıladı” şeklindeki değerlendirmesi…
Ayrıntılar geldikçe bunlara önümüzdeki günlerde yine değineceğiz.
Ve bir not… Hristofyas ve Güney’den gelecek yansımalar çok önemli ki, bu yazı kaleme alındığı sırada elimde net bir bilgi yoktu bu konuda…
Fakat uzunca süreden beri ısrarla belirttiğim gibi,
“Ülkeye bir çözüm gelecek, iklim yeniden Akdeniz olacak” sanki… Umarım Güney de artık bu noktada iklimin koşullarına uygun davranır.