Güzelim bir adada yaşıyoruz. Doğası, tarihi dokusu ve iklim koşullarının elverişliliğiyle, bu gibi güzelliklerden yoksun ülkelerde yaşayan toplumlar tarafından imrenilen güzel bir ada. Turizm fuarlarında doğamızı pazarlayarak turist çekmek için uğraş verdiğimiz bir ada. Fakat ne acı ki, siyasilerimizin koltuklarını korumak adına verdikleri çabayı, bu güzelliklerin korunmasında göremiyoruz.

Hiç kuşkusuz 1995 yılının haziran ayında çıkan ve Beşparmak Dağları’nı adeta kül eden yangını unutmak kolay değil. En azından benim gibi evi tamamen yanıp kül olmuş birinin bunu unutması hiç mümkün değil. Ev bir şekilde tekrardan onarılır, yeni eşyalar alınır ve yeni bir hayat kurulabilir. Fakat doğa için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Dağların yeşermesi, eski halini alması belki yüzyıllar isteyen bir süreç. Yüzyıllar boyunca emek verilerek sahip olunması mümkün olan birşey milli bir servettir. Ülkelerin merkez bankalarında bulunan servetleri nasıl güvenli bir şekilde korunuyorsa doğanın çok daha büyük bir ciddiyetle korunması gerek. Doğa kendini savunmaktan aciz, en ufak bir kıvılcım ile yok olma endişesi ile yaşam mücadelesi vermektedir.

2012 yılının temmuz ayındayız. Ard arda günlerdir çıkan yangınlar, bugün doğanın Beşparmak Dağları’ndaki haykırışının birer işaretiydi. Aradan 17 sene geçmesine rağmen hala daha alınamayan veya yaz döneminde kiralanamayan bir yangın söndürme helikopterinin gerekliliği tekrardan hissedildi. 1995 yılındaki büyük yangında komşulardan yardım dilenmiştik. 17 sene sonra bugün gene yardım dilendik. Her defasında ekonomik büyümeden ve gelişmeden bahsedip, güzelim doğamız devletin vurdumduymaz bir şekilde davranması sonucu zarar gördüğünde, siyasilerin helikopterin gerekliliğini dile getirmek yerine, yaz sıcaklarını bahane ederek sıyrılmaya çalışması kabul edilemez.

Çözüm aslında çok basit. Devletimizin böyle bir gücü ve çözüm üretme becerisi yoksa, Ankara’ya danışılırak durumunun ciddiyeti anlatılır. Anavatan ihtiyacı olmayan bir helikopteri devletimize yaz dönemi boyunca tahsis eder, şükranlar sunulur, halk susturulur, doğa da yandığı kadarıyla tekrardan hayata dönmek için sivil toplum örgütlerinin çabalarını bekler durur...