Avrupa'nın şımarık çocuğu Kıbrıs Cumhuriyeti zor günler yaşıyor. En büyük destekçileri olan Yunanistan'ın batmasının ardından adanın güneyi yıllardır yapılan yanlışların cezasını öder durumda.
Yıllardır orduya yapılan harcamalar, rahat lüks bir yaşamın getirdiği rehavet, kumar düşkünlüğü, bankaların mevduatlarını Yunanistan tahvillerine yatırması derken bunlardan en önemlisi Kıbrıslı Türklere karşı siyasi arenada güç kazanmak amacıyla Avrupa Birliği'ne girilmesi. Hem de Annan Planına hayır diyerek ve Kıbrıslı Türkleri dışlayarak. Doğal olarak yıllardır Rum tarafını kalkındıran kara para akışının durması, global krizin de etkisiyle turizmdeki düşüş, turizm kalitesinin düşmesi güneyi krizin doruklarına ulaştırdı.
Muhtemelen Nikos Anastasiadis tarihte ciddi anlamda en erken halk desteğini kaybeden ve yıpranan liderler arasında yerini almıştır. Peki bunları bilmiyormuydu? Muhtemelen biliyordu. Görünen köy kılavuz istemez. Bile bile başa geldi. Fakat beni en çok düşündüren şey son bir senedir gerek güney, gerek Türkiye gerekse İngiltere veya avrupanın diğer ülkelerinde siyasetle uğraşan dostlarımdan duyduğum aynı senaryolar. Adanın güneyi suni olarak bir krize mi itiliyor?
Gene son dönemde tekrardan çözüm sürecinin başlayıp iki üç sene sonrasında yapılabilecek muhtemel bir referandum söylemleri de yoğun bir şekilde dillendirilmekte. Din ayrımı, milliyetçilik, ırkçılık bir yere kadar. Ekonomisi kötüye giden bir toplumda bu gibi kavramlar çok kolay önceliğini yitirebiliyor. Son dönemde ekonomisi kötüye giden Rumların, eskiden ciddi anlamda karşı oldukları Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu’na yoğun bir şekilde yaptıkları başvurular dikkatlerden kaçmayacak boyutta. Acaba gizliden gizliye bir çözüm zemini mi hazırlanıyor bilemem ama yakın bir zamanda birşeyler belirmeye başlayacak diye tahmin ediyorum.
Sağcısı solcusu kim ne derse desin, bütün bir adanın her iki taraf için de Türkiye ve Yunanistan için de çok ciddi bir kazanç olacağı kaçınılmaz bir gerçek.