Kıbrıs Türk Halkında bir bıkkınlık, bir bezginliktir gidiyor. Kime dokunsan ağlayacak gibi. Herkeste aşağı yukarı ayni yaklaşım var. UBP’lisine, CTP’lisine veya DP’lisine de konuşsanız ayni şikayetleri duyarsınız. Tüm kesimler içinde bulunduğumuz durumdan şikayetçiler. Bir de gözlemlediğim başka ortak nokta herkeste bulunan umutsuzluk. Kimse daha iyi günlerin yakında olduğuna inanmıyor.

Bunu daha da açtığımızda şikayetlerin temelinin “ülke yönetimi” olduğu açıkça ortaya çıkmakta. Hadi muhalefet partilerinin tabanlarının böyle düşünmesi ve bunu yüksek sesle seslendirmesi normal da UBP tabanının da ayni şikayetleri seslendirmesi biraz garip gelmiyor mu?

Konuştuğum UBP’lilerin bazıları partilerinin hükümette gösterdiği performanstan memnun olmadıklarını belirtirlerken diğerleri ise parti içi liderlik ve daha da önemlisi partinin kontrolü konusunda yaşanmakta olan çekişmelerden şikayet ettiler. Kimisi bulunduğu makamdan dolayı partiler üstü olması gereken Derviş Eroğlu’nun partiyi rahat bırakmadığından şikayet ederken kimisi de İrsen Küçük’ün değişmesi gerektiğini dillendirdi. Her partinin içerisinde liderlik konusunda bir yarış olması doğaldır ancak bu yarış her ne pahasına olursa olsun falanı ortadan silmek konumuna geldiğinde hem partiye hem de ülke demokrasisine zarar verecek durumdadır. UBP kurultayı yaklaştıkça da bu çatışma artacağa benziyor.

Neticede herkesin ülke yönetiminden şikayetçi olduğu ortada. Zaten Kudret Özersay’ın başlattığı “Toplanıyoruz” hareketinin taraftar toplayabilmesi herkese bir işaret vermeliydi. Bu harekete katılanların birçoğunun değişik siyasi görüşlere sahip olduğu ancak etrafında toplanabilecekleri ortak noktanın da ülke gidişatından memnun olmamalarının olduğu ortadadır.

Bu hareket bir güce dönüşebilir mi, bunu ancak ilerleyen günlerde göreceğiz diyecektim ki KADEM’in yaptığı ve Kıbrıs gazetesi’nin yayınladığı anket sonuçları halkın %51,7 ‘sinin yeni bir siyasi partinin kurulmasına karşı olduğu ortaya çıktı. Yeni partilerin ortaya çıkması fikrini destekleyenlerin sayısı da yabana atılacak gibi değil (%27,2) ama bu rakamın ortaya çıkacak partilerin duruşlarına göre daha da bölüneceği kesindir. Netice olarak Kıbrıs Türkü hem içinde bulunduğu siyasi yapıdan şikayet etmekte hem de yeni oluışumların yarar getireceğine inanmayıp bu fikre karşı çıkmakta. Zaten bu da ülkemizdeki tezat dengeleri bize açıklamıyor mu?

Kıbrıs Türkü temiz çevre ister ama arabasının penceresinden çöpünü yol kenarına fırlatır. Rum’un boyunduruğuna kesinlikle  girmek istemez ama güneye geçip KC pasportu alır. Kanserden ölümlerin arttığına ne kadar üzüldüğünü anlatırken sigarasını yakar...

Bu örnekleri sıralamaya devam edebiliriz ama ne demek istediğimi anladığınızı sanıyorum. Neticede halkımız elimizdeki siyasi partilerin devam etmesini ancak ülkeyi daha iyi yönetebilecek kadroların öne çıkmasını arzulamaktadır. O zaman değişime uğraması gereken seçmendir. Kendinize sorun: Seçimlerde kimin akrabanızı işe alacağını düşüneceğinize fikirlerine ve karakterine inanıp güvendiğiniz kişilere oy vermeye hazır mısınız?

Bu ülke dünyanın her köşesinde dev firmalarda veya kendi başlattıkları şirketlerde başarılara imza atan birçok kişiyi yetiştirdi. Bunların bir bölümü ülkelerine dönmelerine rağmen çoğu hala daha oralarda yaşamaya ama kariyerlerinde başarıdan başarıya koşmaya devam etmektedirler. O zaman seçimlerde de en nitelikli kadroları seçip hem iktidar hem de muhalefet partilerine yerleştirmeyi de başaramız mümkündür. O günleri bilenler 1976 seçimlerinden sonra oluşan meclisin en iyi meclis olduğunu, o dönemde Milletvekilliği yapanların hangi partiden olurlarsa olsunlar çok nitelikli kişiler olduklarını anlatırlar. O zaman 1976’yı tekrar yakalamaya çalışmamız ve her zaman çıtayı biraz daha yükseltmeye çalışmamız gerekmektedir. Ben bunun başarılabileceğine inanıyorum. Yeter ki halkımız da buna inansın...