Lefke Turizm Derneği’nin her zaman takdir ettiğim özverili ve çalışkan Başkanı Ergün Taşkın hiç kusura bakmasın ama…

Lefke Ceviz Festivali nedeniyle memleketi 35 yılda berhava eden bir siyasi rejimin önde gelen bekçilerine ceviz macunu yedirilecek diye, aslında Lefke’nin ta kendisi macun kıvamına sokulup, onu katleden ve bundan sonra da katledecek olan siyasi takıma, adeta “yemeye devam edin Lefke’yi, kim tutar sizi” cüreti verilmiştir.

35 yıldır memleketi hapır hupur yiyenler, ceviz macunlarını da mideye götürürlerken, Lefke ve bölge halkına aslında şu mesajı vermişlerdir:

Biz sizi böyle ‘sever’, macununuzu da böyle yeriz”.

Lefkeliler adına üzüldüm. Çünkü ister ceviz macunu yapsınlar, ister hurma… İsterse turunç macunu ya da bergamot…

Gökten nur yağdırıp, yıldızları yere indirip, onun macunu ve festivalini yapsa da Lefkeliler;

Bu siyasi rejim ve bekçileri tarafından adım adım yokoluşa götürüleceklerdir.

Çünkü mevcut siyasi rejim ve kapıkulu iktidarı Lefke’yi KKTC sınırlarının dışına çoktan atmıştır.

Bazı Lefkeliler hala daha bu gerçeği kabullenemiyorlar…

İktidar takımı ve rejimin ağababaları Ceviz Festivaline gidip, cevizleri birer birer mideye indirirler ama… Aslında Lefke’yi ısrarla Kuzey Kıbrıs’ın dışına atmaya çalışan misyonlarını da unutmazlar, kafalarının bir tarafında bu caniyane planı canlı tutarlar.

Macunun üzerine “Lefke gelişmelidir” nutukları atarlar ve fakat beyinlerinde Lefke için şu “iyiliği” düşünürler:

Lefke çökertilmeli, ardından da verilmelidir”

Kuzey Kıbrıs’taki siyasi rejim ile iktidarı, 1974 öncesinin görkemli büyük kasabası, maden ve tarımsal sanayinin ışıl ışıl parlayan yıldızı olan Lefke’yi, önce siyasi tecrit ve ambargolarla mağdur edip, terkedilmiş bir yerleşim birimi haline getirmek, ardından da Güney’e teslim etmek niyetindedir.

Ne yapalım, olmadı, Lefke battı, sosyal ve ekonomik değeri kalmadı, verelim gitsin” mazeretiyle…

Yani bir devlet düşünün ki, kendi topraklarının bir bölümünü mahrum ve mağdur hale getirmek için sistematik bir diskriminasyon politikası yürütecek, orayı sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan sıfırlayacak ve böylece “verelim gitsin” planlarının zeminini hazırlayacak… Sonra da rejimin adamları, ceviz macununu bir güzel “höpürdetip” Lefke’nin gelişmesinden(!) dem vuracak…

Bazı Lefkeliler, hala daha bu gevezeliklere tav olabilirler.

Ama yarın, “zaten siz bittiniz, veriyoruz gitsin” denildiği zaman yüzlerine çarpacak olan acı gerçek, ceviz macunu kadar tatlı olmayacaktır.

Bu gerçeği Ceviz Festivalini düzenleyen Turizm Derneği’nin Başkanı Ergün Taşkın da bilmektedir ama neden hala rejimin ağababalarına ceviz macunu yedirerek birşeyler elde edilebileceğini düşünüyor, anlamak mümkün değil…

Ve 35 yıllık siyasi zulmün mağduru Lefke’nin son olarak sporda da katledilmesi ve bölgenin gözbebeği LTSK’nın sahada kazandığı kupanın gasbedilmesi karşısında;

Hala somut adım atamayan “bölge milletvekili” (asla Lefke milletvekili değil) Spordan da sorumlu BAKAN Kemal Dürüst’ün adeta Lefkelilerle dalga geçen konuşmasına bir bakın…

Dürüst, “Lefke’nin sesini duyurmanın önemine” işaret etmiş ve “LAÜ ile birlikte her geçen gün gelişen okulları ve halkıyla Lefke’yi daha ileriye götürmek için kendilerinin de hükümet olarak ellerinden gelen çabayı göstereceklerini” ifade etmiş…

Oysa Kemal Dürüst de biliyor ki, KKTC’ndeki siyasi rejimin Lefke’yi daha ileriye götürme diye bir çaba ve amacı olmadığı gibi, bilakis, yerle yeksan edip Güney’e götürme stratejisi vardır.

Spor Bakanı da olan Dürüst, Lefke’nin sesinin, en son rejimin futboldaki Lefkoşa Dereboyu Dükalığı tarafından nasıl kesilmek istendiğini de mi göremiyor?

LAÜ’nün nasıl batırıldığını ve Lefke’ye hiçbir sosyo-ekonomik katkısı olmadığını, Lefke’nin var olan orta dereceli okullarının bile, Güzelyurt’a kaydırılan bölgedeki öğrenciler nedeniyle siyasi rejim tarafından kapatılma noktasına getirildiğini de biliyor Bakan Dürüst…

Lakin ceviz macunu bu… Yutunca atış serbest… Nasıl olsa Lefkeliler buna da aldanır öyle mi?

Rejimin adamları ve siyasi bekçileri, macun gibi ezdikleri Lefke’yi yemektedirler aslında ceviz macunu yerine… Yazıklar olsun…

Birileri de çıkıp, “şunların boğazına bir takılalım ki nefessiz kalmanın ne demek olduğunu görsünler” diyemeyecek mi?