Nüfus artışı ve yoğun göç dalgaları, ülkemizdeki,  yaşam alanlarını giderek daha karmaşık bir hale getiriyor. Eskiden herkesin birbirini tanıdığı mahalle kültürü, yerini tanımadığımız insanların doldurduğu kalabalık sokaklara bıraktı. Bu hızlı değişim, bireylerin aidiyet hissini zayıflattı ve kendi topraklarında yabancılaşmalarına neden oldu.

Bugün, ülkemiz yalnızca nüfus yoğunluğuyla değil, aynı zamanda kültürel ve demografik çeşitliliğiyle de dikkat çekiyor. Ancak bu çeşitlilik, herkes için aynı şekilde olumlu bir deneyim yaratmayabiliyor. Birçok insan, kendi ülkesinde yaşarken kalabalıklar içinde “yabancı” hissettiğini dile getiriyor. Bu durumun ardında yatan nedenler, değişen sosyal yapılar, artan göç dalgaları ve hızla dönüşen yaşam alanlarında gizlidir.


Artık birçok kişi, doğup büyüdüğü ülkede  bile kendini yalnız ve anlaşılmamış hissediyor. Sokakta yürürken duyulan yabancı diller, alışverişte karşılaşılan farklı kültürel normlar ve günlük yaşamda değişen değerler, bireylerin köklerinden uzaklaştığını düşündüğü bir ülke yaratıyor. Kendi ülkemizde  yabancı hissetmenin bir diğer önemli nedeni, kültürel farklılıklardan kaynaklanan uyumsuzluklardır. Geleneksel değerlerin hızla değiştiği, farklı kültürlerden insanların gündelik hayatta daha fazla yer aldığı bir toplumda, bizler  kendi kimliklerini koruma konusunda zorlanabiliyoruz. 

Ve diğer yandan da kalabalık nüfus, sadece sosyal değil ekonomik sorunları da beraberinde getiriyor. İşsizlik, artan yaşam maliyetleri ve sınırlı kaynakların paylaşılması, yerli halkın yaşam kalitesini düşürüyor. Bu durum, yalnızca fiziksel değil, bir de psikolojik baskıya da yol açıyor çoğu zaman. İnsanlar, kendi ülkelerinde bile güvenlik, huzur ve aidiyet hissini kaybettiklerinde yabancılaşma duygusuyla baş başa kalıyor. Hepimiz bunu yaşıyoruz. 


Bu karar yabancının ağırlıkta olduğu bölgelerde, yerli halkın günlük yaşam alışkanlıklarından kültürel normlara kadar pek çok konuda uyum sorunu yaşadığı apaçık ortada. Bu durum, yerli halk arasında “evimizde misafir gibiyiz” hissi yaratıyor. Buna bende dahil olmak üzere. Her yer yabancı insanlar ile kaynıyor. Sorsan öğrenci ama gel gör ki adaya 10 yıl önce girmiş , aile kurmuş , çocuğu olmuş kaçak bir durumda yaşıyor. 

Trafikte geçirilen uzun saatler, yetersiz altyapı, dolup taşan toplu taşıma araçları ve aşırı kalabalık nedeniyle büyüyen şehirlerdeki düzensizlik, hepimizin günlük yaşamını zorlaştırıyor. Bu kaotik ortam, tüm ülke  genelinde  yaşayan bireyler için huzursuz bir atmosfer yaratıyor. Çocuklarımızın gelecekleri de ellerinden bir şekilde gasp ediyor. 

Bu durumun temelinde iletişim eksikliği, entegrasyon politikalarının yetersizliği ve kamu hizmetlerinin paylaşımıyla ilgili adaletsizlik algısı yatıyor. Yerli halk, sosyal yardımların dağıtımından, iş imkanlarına kadar birçok alanda kendilerinin ikinci plana atıldığını düşünüyor. Bu his, yabancılara karşı hoşnutsuzluğu artırıyor ve toplumsal çatışmalara da neden oluyor. 

Kısacası çok ama çok KALABALIĞIZ ve huzursuzluk diz boyu. Her gelene hay hay dediğimiz sürece bir gün gerçekten kendi ülkemizde YABANCI olarak adlandırılacağız. Yazıklar olsun ki sadece kendi cebini düşünenlerin açtığı bu yolların , bir daha kapanmayacak olmasıdır. Bakalım daha ne kadar yabancı insan barındıracak şu küçük güzelim ada.