Bir yandan, gelecek için umut vaat eden söylemler dile getirilirken diğer yandan tarımsal üretim krizi giderek derinleşiyor. Ülkemizin verimli topraklarında yetişmesi gereken temel ürünler bile ithal ediliyor. Bu çelişkinin en dikkat çekici örneklerinden biri, patates ithalatı. “Gelecek daha güzel olacak” sloganlarıyla yapılan açıklamaların aksine, temel gıda maddelerinde dışa bağımlılık artıyor. Hey yavrum hey… Bol keseden vaad etmek sizin işiniz. 


“Gelecek daha güzel olacak” söylemi, genellikle kalkınma projeleri ve ekonomik reformlarla bağdaştırılır . Ancak tarım gibi temel bir alanda dışa bağımlılığın artması, bu söylemi sorgulatıyor. Geleceği inşa etmek, yalnızca altyapı projeleriyle değil, ki o da asla bu ülkede olmadı. Gıda güvenliğini bile sağlayamayan  ve sürdürülebilirliği var edemiyorlar. Bugün patates gibi temel bir ürünü dahi ithal etmek zorunda kalmamız, bu geleceğin ne kadar “güzel” olacağı konusunda soru işaretleri yaratıyor.


Allah’ın lütfunu değerlendiremiyoruz. Patates gibi kolay yetişen, fazla bakım istemeyen bir ürünü bile ithal etmek, yalnızca tarımsal politikaların değil, aynı zamanda bir zihniyet sorununun da göstergesi. Kıbrıs  gibi bir tarım ülkesinde, “ithal patates” adaya  gelmesi, milli tarım potansiyelini değerlendirememekten kaynaklanıyor. Allah’ın bahşettiği bu topraklarda üretebileceğimiz bir ürünü ithal etmek, hem ekonomik hem de manevi bir kayıp. 


Bir ülkenin ithalata bağımlı hale gelmesi, yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda stratejik, toplumsal ve siyasal bağımsızlığı da tehdit eden bir durumdur. KKTC’de , son yıllarda sanayiden gıdaya, enerjiden teknolojiye kadar birçok sektörde ithalata daha fazla muhtaç hale geldi. Bu tablo, üretimden kopuşun, yanlış politikaların ve sürdürülebilirlikten uzak stratejilerin bir sonucudur. Balkon konuşmalarını bir geçin artık. Ülkenin geldiği ve gideceği yer çoktan belli oldu. 


Bir zamanlar kendi kendine yeten bir tarım ülkesiydik , bugün ithalat bağımlılığıyla mücadele eden bir ülke konumundayız. Dediğim gibi , gıdadan enerjiye, teknolojiden sanayiye kadar pek çok sektörde dışa bağımlılık, ekonomik ve stratejik bağımsızlığımızı tehdit ediyor. Dahası, bu bağımlılık sadece ekonomik değil, zihinsel bir alışkanlığa dönüşmüş durumda. “İthalat çözer” anlayışı, üretimin ve yerli kaynakların önemini gölgede bırakıyor.


Tarım ve hayvancılıkta plansızlık, artan maliyetler ve destek eksikliği, yerli üretimi düşürüyor. Sanayide ise ara malı ve teknoloji bağımlılığı, yerli üretim kapasitesini sınırlıyor. Kriz dönemlerinde ithalat, hızlı bir çözüm olarak tercih ediliyor. Ancak bu, yerli üretimi daha da zayıflatarak uzun vadede bağımlılığı artırıyor. Örneğin, patates  fiyatlarındaki artışı kontrol altına almak için yapılan ithalatlar, çiftçiyi üretimden uzaklaştırmıyor mu?      “İthal etmek daha kolay” anlayışı, uzun vadeli planlama ve yerli üretimi destekleme konusunda engel oluşturuyor. Teknolojiden tarıma kadar pek çok alanda ithalat tercih ediliyor, yerli çözümler ise göz ardı ediliyor. 


İthalata bağımlı bir ekonomi, küresel piyasalardaki dalgalanmalara ve döviz kurlarına karşı savunmasızdır. Özellikle gıda ve enerji gibi stratejik sektörlerde dışa bağımlılık, ülkenin kriz dönemlerinde zayıf düşmesine neden olur.tam da bu durumdayız işte.  İthalata alışan ve muhtaç hale gelen bir ülkenin ekonomik ve siyasi bağımsızlığı zedelenir. Ancak bunun için ithalata dayalı politikaları terk ederek üretimi önceleyen bir anlayışa geçmek şarttır. İthalatla günü kurtarmak yerine, üretimle geleceği inşa etmek, hem ekonomik refahın hem de milli bağımsızlığın en önemli ve kalıcı anahtarıdır. 


ALLAH’IN PATATESİNİ BİLE YETİŞTİREMEYEN VE GELECEĞE EMİN ADIMLARLA KOŞAN BİR ÜLKEYİZ…