Şunu bileceğiz ki… Uluslararası meşruiyet zemini ve çağdaş demokratik hukuk ilkeleriyle normlarından bir şekilde izole edilmiş toplumlar, zamanla içine kapanık bir yapıya ve bu yapıdan kaynaklanan baskıcı, anti-demokratik bir siyasi rejime sürüklenebilirler.

 Bu siyasi tecritin sorumlusu başkaları olsa da…

Çünkü uluslararasında bir şekilde “meşruiyet sorunu” olan toplumlarla ülkeler, haliyle uluslararası gözetim ve denetimin de dışında kalırlar. Oradaki yöneticilerin “hesap verilebilirlik sorumluluğu” olmadığı gibi, kendi halklarına da pervasızca eziyet ederler. Siyasi ranta endeksli bir rejim kurarak kaygusuzca saltanat sürerler.

Bu yüzden uluslararası camianın birtakım ülkelere uyguladığı siyasi tecrit her zaman “muradedilen” sonucu vermeyebilir.

Aksine… Tecrit nedeniyle gözetim ile gözlemden uzak kapalı toplumlarda zamanla anti-demokratik rejimler de ürer, demokrasi adına tek adam sultasına dayalı oligarşik yapılar da…

Ki pek çoğu da sadece kendi halklarının başına değil, aynı zamanda onlara izolasyon uygulayanların başına da bela olurlar.

Dünyada bu tür örnekler çok… Uluslararası toplumun uyguladığı baskı ve izolasyonun sonucunda tepkisel kabadayı yönetimler üreten ülkelerin uluslararası toplumun ta kendisine de meydan okuduklarını hepimiz gözlemliyoruz.

Bizimki gibi bir ülke iktidarının, - sınırlı gücü nedeniyle - ne kadar acımasız olsa bile, dünyaya kızarak bu şekilde meydan okuması elbette beklenemez.

Ancak… Kapalılık, itilmişlik, izole edilmişlik ve bir yerde “uluslararası meşruiyetle”, gözetim ve denetimden yoksunluğun getirdiği sorumsuzluk, bu durumu kendi rantiyeleri adına fırsat bilip harekete geçmek isteyenleri cesaretlendirir. Onlar da kendi halklarının acı ve gözyaşları üzerine anti-demokratik bir siyasi rejim kurarak, ne dünyayı takarlar, ne de kendi toplumlarının taleplerini…

Çünkü dünyaya karşı son derece sorumsuzdurlar izole kapalı rejim nedeniyle…   Böyle olunca da yaşadığımız acı tablo ortaya çıkar.

Kanal Sim’de Sami Özuslu’nun “Kırmızı Masa” isimli programında da geçtiğimiz akşam bunları vurguladım.

- KKTC’ndeki mevcut rejim ve iktidarı Kıbrıs’ta bir çözüm istemez, çünkü o çözüm, dünyadan kopuk sorumsuz statükonun, ülkemizin “uluslararası meşruiyet” zemininden uzak kalmasından beslenen rantını altüst eder. Bunun için kurdukları rejim ve iktidarlarını da götürür. Kuzey Kıbrıs’taki statükonun çözümden yana olması için aklından zoru olması gerekir ki, gayet “akıllı” biçimde çözümü engellemek için ellerinden geleni yapmaktadırlar…

Ayrıca bu görüşüme bir başka boyut daha eklemiştim…

- Aslında KKTC’nde mevcut rejim ve bekçileri, KKTC’nin eskaza dünyaca tanınarak bu şekilde uluslararası bir meşruiyet kazanmasını da asla istemezler. Çünkü bu takdirde, uluslararası gözetimle denetim söz konusu olacağından;

Yani uluslararası hukuk ve dünyada değer bulmuş çağdaş yönetim normları ile iç içe olacaklarından, bir “hesap verilebilirlik” ve “şeffaflık” sorumluluğunun da altına gireceklerdir ki;

Bu da, ülkemizdeki rejimin sahipleriyle koruyucularının en çok korktuğu durumdur.

Yani yarın, BM Güvenlik Konseyi olağanüstü bir toplantı yapıp KKTC’ni bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanıyıp uluslararası toplumun bünyesine kabul etse… Hiç kuşkunuz olmasın…

Kuzey Kıbrıs’taki rejim ve bekçilerinin ağzından çıkacak ilk kelime;

“Eyvah!” olacaktır. Daha sonra da “şimdi yaprak dolmasını yedik”…

İster Kıbrıs’ta bir çözüm olsun… İsterse KKTC, BM tarafından ve tüm dünyada tanınsın… “Uluslararası hukuk zemininde meşruiyet” dediniz mi;

Bugüne kadar uluslararası gözetimden uzak bir sorumsuzluk içinde, dilediği gibi saltanat sürdüren Kuzey Kıbrıs’taki statükonun, yani siyasi rejim ve bekçilerinin ödleri patlayacaktır.  

                                           *                   *                   *

Hristofyas’ın sözde nüfus sayımı önerisini geçelim… O, tam bir siyasi kurnazlık aslında… Lakin… “Bizimkiler” de az “tinyöz” değil…

 Ne BM, ne de uluslararası tarafsız gözlemciler… Hiçbirinin gözetimi olmadan güya “nüfus sayacaklarmış”. Saysınlar. Kim inanır?

Lakin işte bu siyasi tecrit söz konusuyken, siz inansanız da, inanmasanız da, onlar bu kapalı rejimde “yasak savma” babında “nüfusumuzu sayacaklar” ve “alın size nüfusunuz, yerseniz” diyeceklerdir.

Anladık mı şimdi Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözümle ulaşılacak uluslararası meşruiyet zeminin halkımızın nasıl çıkarına olduğunu?

Statükoyu da ne biçim korkuttuğunu… Ödünü patlattığını…