Güney Kıbrıs’ın, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ sıfatıyla Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanlığı 

1 Temmuz’da başlıyor…

   Yıllar önce “Bölünmüş Kıbrıs’ı tek başına üye yapamazlar” diyorduk…

   Ama yaptılar…

   Ardından “Çözüm olmadığı takdirde bugünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’ni dönem başkanı yapamazlar… Yaparlarsa, yakarız, yıkarız” dedik…

   Umursamadılar…

   ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Dönem Başkanı da yaptılar…

   Ve 1 Temmuz’a sayılı günler kala, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle’yi Kıbrıs’a gönderdiler…

   Füle, Güney’deki temasları sonrasında kuzeye geçerek hem Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu hem de Başbakan İrsen Küçük’le görüştü…

   Güney’deki temasları sırasında ‘kuzey kesimindeki siyasi parti temsilcileriyle bir araya gelerek, yemek yediğini’ söyledi…

   Bunun üzerine bir Rum gazeteci ‘kuzey kesim’ ifadesiyle neyi kastettiğini sordu…

   Füle, bu soruya şu yanıtı verdi:

   “Kıbrıs’ın bölünmüş bir ülke olmak için çok küçük olduğunu kastettim…” 

   Ne kadar ilginç bir yanıt değil mi?..

   ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ diyemeyeceğini zaten biliyoruz…

   Ama hiç olmazsa ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortağı olan Kıbrıslı Türklerin yaşadığı bölge’ deseydi…

   Onu da diyemedi…

   Ve sözlerini şöyle sürdürdü:

   “Çözümsüzlüğün bedeli makul bir uzlaşmadan daha ağır…”

   Öyle mi?..

   Ama bu sözün adresi kesinlikle Kıbrıslı Türkler değildir…

   Bunun adresi Hristofyas’tır, AKEL’dir…

   Hristofyas’a ve AKEL’e engel olan ‘anahtar parti’ konumundaki DİKO ile fanatik EDEK’tir…

   Bunlar hiçbir şart altında Kıbrıslı Türklerle paylaşıma razı değildir…

   Paylaşıma razı olmadıkları için iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu ‘intihar’ olarak görüyorlar…

   Dolayısıyla ekonomilerinin dibe vurması veya on binlerce göçmenin malına, mülküne dönememesi umurlarında bile değildir…

  Türklerle paylaşmak mı?..

  Asla!..

   İsterlerse gelsinler, Maronitler gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin şemsiyesi altında yaşasınlar!..

   Azınlık haklarına razı olsunlar…

   İş bulamayanlara bedava uçak bileti…

   Avustralya’da veya Kanada’da iş garantisi…

   Çıkıp gitsinler…

   Makarios’un onlara öğrettiği siyaset buydu…

   Aynı siyaset, bir milim dahi değişikliğe uğramadan sürüyor…

   Ve bir numaralı çözüm yanlısı olarak lanse edilen Hristofyas gibiler de buna uyuyor…

   

   Stefan Füle “Çözümsüzlüğün bedeli, makul bir uzlaşmadan daha ağır” dese bile, paylaşıma karşı çıkanlar üzerinde etkili olması söz konusu değildir…

   Kıbrıs’ın kuzeyi derken neyi kastettiğini dahi anlatamayan Füle’nin sözleri, Kıbrıslı Türkler açısından bir önem arz etmiyor…

   Çünkü; Kıbrıslı Türkler çözümü her zaman destekleyen taraf oldu…

   Sınır kapıları açıldıktan sonra ‘Kıbrıs’ın kuzeyine’ geçen Rumlara kucak açıp, bahçesinden çiçekler sunan, mangal yakıp kebap çeviren, hatta sokakta kalma pahasına “Gel Andreas bu ev senin” diyen Kıbrıslı Türklerdi…

   Sonra bu güzel ortamı dağıtmak için neler yapıldı neler…

   Kilise emirler yağdırdı…

   Kıbrıslı Rumlara ‘kuzeye gitmeme’ çağrısı yaptı…

   Ardından çözümün Kıbrıslı Rumlar açısından para kaybetme anlamına geleceğini saçmalayan kitaplar dağıttı…

   Ve sonunda ‘ayrılığın sürmesini’ başardı…

   Çözümsüzlük Kıbrıslı Rumlara fayda getirmedi…

   Kıbrıslı Türklere de getirmedi…

   Ama moralleri yerle bir etti…

   Bunun baş sorumlularından biri de dünkü yazımda vurguladığım gibi AB’dir…

   Bölünmüş bir ülkeyi üye yapmakla başına büyük bir sorun almış oldu…

   Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un belirttiği gibi, Kıbrıs sorunu ‘dünyanın 4 önemli sorunundan’ biridir…

   Sithu U Thant…

   Kurt Waldheim…

   Perez de Cuellar…

   Butros Gali…

   Kofi Annan…

   Ban Ki Moon…

   Görüldüğü gibi tam 6 tane BM Genel Sekreteri geldi geçti...

   Hiçbirisi bu sorunu çözemedi...

   Çünkü sorunun temelinde ırkçılık var...

   Paylaşıma engel olan fanatizm var...

   Bu yüzden her iki tarafın 300 bine yakın insanı evini, köyünü ve kentini terk etmek zorunda kaldı...

   Bundan daha büyük bir kayıp olabilir mi?..

   Bu kadar büyük kayıplar karşısında dahi gerilemeyen insanlara Füle’nin “Çözümsüzlüğün bedeli makul bir uzlaşmadan daha ağırdır” demesi etkileyici olabilir mi?..

   Kesinlikle olamaz…

   Sıfır etki…

   Sıfır sonuç!..