Ülke tam anlamıyla kan ağlıyor…
Acı ve gözyaşı ağırlıklı bir coğrafyaya dönüşmek üzere Kuzey Kıbrıs…
Lefkoşa’daki rejimin ağababaları;
“Başkent” odaklı bir Derebeylik, bir Dükalık, adeta feodal bir “otorite” oluşturmuşlar ve devleti de oligarşik bir yapıda “yönetiyorlar”.
Bir-iki ilçe merkezi hariç Lefkoşa’daki Derebeyliğin dışında kalan her bir bölgemiz adeta Lefkoşa Dükalığının serfleri, köleleri muamelesi görüyor.
Lefkeliler 35 yıldır bu devlet eliyle uygulanan sistematik ayırımcılık ve mağduriyetin isyanlarında…
Bölgenin diğer yerleşim birimleri, köyleri de artık ayakta durmakta güçlük çekiyor…
Karpaz derseniz… “Parti-devletin” barbarca deneyler yaptığı bir rejim laboratuarına dönüştürülmüş durumda…
Orada da herkes mağdur, Partizanlık almış başını gidiyor.
Dipkarpaz artık sorunlar yumağı içerisinde boğulmak üzere…
Ziyamet derseniz bin beter…
“Mesarya hükümeti” yakıştırması yapmamıza rağmen;
Lefkoşa Dükalığının iktidarı;
Mesarya’yı da mağdur etmeye başladı.
Çiftçi, köylü, kuru tarımcı, tükenişin eşiğinde…
Akıncılar bir dönem bölgedeki en büyük Türk yerleşim birimiydi. Lefkoşa’da üslenmiş rejimin ağababaları “Luricina”yı da bitirmekte…
Lefke’ye Rum’un yapamadığını yapmakta olanlar;
Akıncılar için de aynı “kötü kaderi” hazırlamaktalar.
İskele, - bir Bakanın olanca bölgeci desteğine rağmen – bir türlü bildiğimiz İskele olamadı işte…
Rejim 1974 sonrasındaki haksız paylaşım ve bölüşüm furyasında İskelelilerin önemli bir bölümünü denizinden, balığından, gölünden kopararak kıraç ovaların ortasına attı. Geriye kalanını da dört bir tarafa savurdu. Ne ekonomisi kaldı İskele’nin, ne de artık anılarda kalan sosyal yaşamı…
Güzelyurt hep “tavize konu” edildi. Hala bu imaj silinmiş değil…
Güney’deki pek çok değişik kasaba ve köylerden gelenler oraya adeta tıkılarak, “ne haliniz varsa görün” denildi, Asil Nadir dönemi hariç, narenciye üreticisinin yüzü gülmedi ve sonunda Lefkoşa Derebeyliği’nin sistematik ihmalleri sonucunda kaderine terk edildi. Altyapı ve sosyo-ekonomik donanım bakımından hiç hazır olmamasına rağmen, üstelik uzun yılların İlçe Merkezi Lefke mağdur edilerek, Güzelyurt ilçe yapıldı, adına “ilçe” denilince bir “hokus pokus” misali “görevin tamamlandığı” sanıldı. Oysa tam batırıldı.
Bostancı, Akçay, Zümrütköy, Aydınköy farklı mı?
Lefkoşa Derebeyliği onları da mağduriyet listesine ekledi.
Doğal ve turistik zenginlikleri nedeniyle Girne, biraz olsun sıyırdı gibi görülmesine rağmen, özellikle kontrolsüz nüfus ve çevre katliamıyla birlikte hızla artan suç oranları ve suçlular bu şirin kentin de canına okumak üzere…
Bir tek Lefkoşa’daki Derebeyliğin etrafında kenetlenmiş anamalcılar, belirli bir ticaret burjuvazisi ve ülkedeki diğer insanların acıları üzerinden saltanat süren, rejimin kaymak tabaka bürokrasisinden oluşan mutlu bir azınlık kaldı geriye…
Bir de bu ülkeyi 18 yıl Başbakan olarak yöneten, bugünkü Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun her “icraatında” enaz Başkent kadar öncelikle kolladığı, bugün bile özel ihtimam gösterdiği Mağusa’nın yerel yönetim bakımından da şanslı çıkmasıyla elde ettiği nispeten daha kalkınmış profili söz konusu…
Geriye kalanlar, başta da belirttiğim gibi bir Derebeyliğe bağlı serfler, kölelerden oluşan ve diskriminasyona tabi tutulan bölgeler… Oralarda yaşamaya çalışan ve fakat bu rejim için “insan değeri taşımayan” insanlarımız…
* * *
Yazıklar olsun… İşte Lefkoşa’da üslenen bir Derebeyliğin, bir Dükalığın bir acımasız ve adaletsiz rejimin bu ülkeye ettikleri…
“Beğenmezsanız nere istersanız gidin, ya da kalacaksanız sadece rejimin bekçilerine oy atın” zihniyeti…
Lefke’yi yıktılar, harap ettiler, şimdi de “enkazın altında canlı kaldı mı, kaldıysa onun işini de bitirelim” noktasındadır Lefkoşa rejiminin ağababaları… Yukarıda saydığım diğer pek çok bölgemiz için de Lefkoşa Dükalığının farklı düşündüğünü sanmıyorum…
Lefke’yi tamamen haritadan silsinler hele, diğerlerini de silmeye ayıracaklardır mesailerini…
Lefkoşa Derebeyliğinin dışında kalan ve çağdışı bir diskriminasyona tabi tutulan rejimin mağdur ettiği bölgelerimizin insanları artık bu itilmişliğin oluşturduğu tepkiler temelinde bir örgütlenmeye ve birbirleriyle dayanışma içerisine girmek zorundadırlar.
Lefkoşa’nın feodal ağalarının şatoları ancak bölgesel-kitlesel kalkışmalarla düşürülebilir. Başka yolu kaldığını düşünen var mıdır?
Devam edeceğiz bu konuya…
- - - -