Bazı gelişmiş ülkeler, işçi açığını gidermek için yabancılara kucak açmak zorunda kalırlar...

Yerli halk ile uyum konusunda sıkıntı yaşanmaması için de büyük çaba harcarlar...

Ülkeye izinli olarak girenleri ‘mecburi’ sağlık kontrolünden geçirirler...

İnsanca yaşayabilecekleri konut olanağı sağlarlar...

Eğitim konusunda yardımcı olurlar...

Buna karşın, bazı istenmeyen olaylar yaşanmıyor mu?..

Elbette yaşanıyor...

Kötü karakterli olanların ikamet iznini uzatmıyor, geri ülkesine gönderiyorlar...

Bazı ülkelerde işçi açığı yoktur...

Fakat paraya ihtiyaç vardır...

Bunun için de yatırımcıları ülkeye çekebilecek koşullar yaratılır...

İngiltere; bir zamanlar 100 bin Sterlin’in üzerinde para götürenlere ‘daimi ikamet’ olanağı sağlardı...

Fakat bu izni alanların herhangi bir kuruluşta çalışmalarına izin vermezdi...

Yatırım yapan ve kendi işini kuranlar veya ev satın alıp, yurt dışından getirdiği para ile geçinebileceğini kanıtlayanlar, İngiltere’de yaşama hakkına sahip olurdu...

Ne var ki; Avrupa Birliği olayı sonrasında, değil 100 bin Sterlin’i, cebinde 10 Sterlin’i olmayan üye ülke vatandaşları dahi İngiltere’de ikamet şansı elde etti...

Ve özellikle de son 5-6 yıl içinde Londra yabancıların çoğunlukta olduğu bir kent haline dönüştü...

Suçlarda büyük patlamalar yaşandı...

Geçelim Güney Kıbrıs’a...

Güney Kıbrıs, AB vatandaşlarının ülkeye girişlerine engel olamıyor ve tıpkı İngiltere gibi bu konuda büyük sıkıntılar yaşıyor...

Çalışmak için adaya gelenler yüzünden başı ağrıyor...

Ekonomik krizin sürekli tırmanması nedeniyle, parasız AB vatandaşlarından daha çok, ülkeye para getirecek diğer ülke vatandaşlarına kucak açıyor...

Özellikle de zengin Rus ve Çinlilere...

Rum Yönetimi, mali krizi ortadan kaldırabilmek amacıyla, AB dışındaki ülke vatandaşları için, bir zamanlar İngiltere’nin uyguladığı formülü uygulamaya başladı...

Ülkeye yasal yollardan üç yüz bin Euro getirenlere sürekli oturma izni verileceğini duyurdu...

Bu adım sonrasında iki bin dolayında Rus vatandaşının Güney Kıbrıs’tan ev satın aldığı belirtiliyor...

Peki güneyden ev satın alan Ruslar ne yapıyor?..

Ya hazır parasını kullanarak, güzel bir ülkede paşalar gibi yaşıyor...

Ya da AB üyesi bir ülke aracılığıyla Avrupa’da ticaret şansı elde ediyor...

Rum Yönetimi, AB dışındaki ülke vatandaşlarına çalışma izni vermek ve cepten para harcamak yerine, zenginleri adaya çekmek suretiyle mali sıkıntıları ortadan kaldırmayı ve piyasayı canlandırmayı amaçlıyor...

Benzeri bir şansı, herhangi bir proje üretmeden bizler de yakalamıştık...

Referandum sonrasında binlerce İngiliz ve Alman vatandaşı Kuzey Kıbrıs’a gelerek, konut satın almıştı...

Özellikle emekli olanlar için cazip bir ülke durumundaydık...

Havası güzel, insanları yardımsever...

Üstelik, İngiltere ile kıyaslandığı zaman konut fiyatları çok ucuza geliyordu...

Başka ülkelerin, sağlıklı projeler üreterek yaptıklarını, bizler kolumuzu oynatmadan başarabilmiştik...

Kısmet ayağımıza gelmişti...

Peki sonrasında ne oldu?..

Ayağımıza gelen kısmeti tepmeye başladık...

Yabancıları kaçırmak için herşeyi yaptık...

Bir kısmını sahte sözleşmelerle aldattık...

Bir kısmına kötü inşaatları yüksek fiyatlarla sattık...

Bir kısmına sattığımız evlerin elektriğini ve suyunu bağlamadık...

Yol götürmedik...

Telefon bağlamadık...

Yabancıların çok düşkün olduğu çevreyi korumadık...

Yapanların değil, yıkanların yanında yer aldık...

Ne var ki; kısmet her zaman insanın ayağına gelmiyor...

Geldiği zaman yararlanmasını bilmeyenler, bir süre sonra ‘ah, vah’ çekmeye başlarlar... 

Ama kaçırılan fırsatlar geri gelmiyor...

Kıbrıslı Türkler olarak; sadece kötü yönetimden dolayı değil, doğruyu bulma konusunda cesaretsiz kaldığımız, ya da korktuğumuz, ya da ne kadar süreceği belli olmayan rahatlığımızı düşündüğümüz için önemli fırsatları kaçırmaya devam ediyoruz...

Bir süre sonra başımızı duvara vurduğumuzda birileri karşımıza çıkacak ve bize şöyle diyecek:

Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye...