- Süt değil su içiyormuşuk!

- Yok canım inanma... Sadece birkaç gaşa sütü yanlışlıkla bulaşık suyuyla doldurmuşlar...

- Eee, bu basıncılar yalan yazar.

- Yoo, doğru yazar ama çok şişirir, abartır...

- Ne yapacayık peki!

- Açacan sütü, dökecen bardağa. Biraz gokla, rengine bak annan zaten gendini.

- Haa, o zaman tamamdır...

- Tamamdır ya...

***

- Hastanede radyasyonlu mu ne bir alet varmış ıskartada!..

- Eee, ne olmuş!

- Sızıntı yaparsa öldürürmüş!

- Yok canım inanma... Haberin yok senin, alet sağlammış, Bakan garanti etmiş.

- Be, teröristler bile çalar, bomba yaparmış bunnarı..

- Hade be inanma. Hangı terörist gelecek da çalacak..

- Eee, bu basıncılar yalan yazar.

- Yoo, doğru yazar ama çok şişirir, abartır...

- Ne yapacayık peki!

- İnanmaycan, gorkmaycan be herşeyden...

- Haa, o zaman tamamdır...

***

Gülümsetmek için yazmadım yukardaki satırları. Maalesef genel yaklaşımlarımız yukarıdaki anektodlardan farklı değil hiç... Öyle bir umursamaz, öyle bir “neme lazımcı” oluverdik ki, Allah sonumuzu hayır etsin...

 

Çocuğumuza içirdiğimiz sütün “bulaşık suyu” olabileceğini gördük de ne oldu? Koca bir hiç... Diğer sütlerin içinde çocuğumuzu zehirleyecek “başka şeyler” de olabilir mi? Bilmiyoruz. Peki çocuğumuz, havadan, sudan, topraktan her gün zehirleniyor, ömrü kısalıyor mu? Kimin umurunda! Umurunda olan varsa da bunun kim farkında?..  

Gerçekten ömrümüzden çalınıyor mu, gelecek nesiller ipotek altına mı alınıyor! Sorgulayan mı var!... Varsa bile duyan yok...

 

Kirli suya, kirli süte, kirli havaya, kirli toprağa, kirli siyasete, kirli olan, kirletilen ve kirletilecek herşeye kayıtsız mıyız artık!..

Sorgulayan toplum olamayacak mıyız?...

Sorgulayan olamadığımız için hesap da soramayacak mıyız hiç?

 

Bilgiden her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz.

Bilgiye şüpheyle bakıyor, bilgisizliğimizin bizi kirlettiğini bile algılayamıyoruz.

Kendimizden başka hiçbir şeye inanamıyoruz artık...  Ama kendimizin “nesine” inanacağımız noktasında da tıkanıp kalıyoruz...

Her geçen gün bilgi kirliliğinin okyanusu, bizi “bilgi yoksunu bir şişe gibi” dalgalarında bir yerlere savuruyor da bunun bile farkına varamıyoruz...

Ya hepimiz kirlendik ve zaten kirleten biziz bu yaşananları, ya da iyi beceriyoruz kirlenmeden, kirletenlerle ve bu kirlilikle yaşamayı...

Ama nereye kadar!..