Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği Birinci Müsteşarı Hakan Çakıl, yaklaşık dört yıl önce Lahey Büyükelçiliği Müsteşarlığı görevini tamamlayarak geldi KKTC’ye... Lahey’de yaptıklarını, Hollanda’daki soydaşların Hakan Çakıl ayrılırken söylediklerini ve hissettiklerini çok iyi biliyorum... Çakıl ailesi hala özlemle anılıyor oralarda... Hakan Çakıl ayrıca KKTC’de Büyükelçi’nin yokluğunda geçici olarak maslahatgüzarlık görevini de başarıyla yerine getirmiş bir isim...
Hakan Çakıl’ın değerli eşli Esin Çakıl da büyükelçilikte müsteşar... Eşi gibi Esin Hanım da çok değerli bir diplomat... Türkiye Büyükelçiliği’nin karı-koca müsteşarları Esin ve Hakan Çakıl’ın görev süreleri Ağustos ayında tamamlanıyor ve aramızdan ayrılacaklar. Geçtiğimiz Şubat ayında kararnameleri çıktığında da çok üzülmüştüm bu iki değerli dosttan uzaklaşacağıma...
Ancak her ikisinin de önleri o kadar açık ki, çok yakında her ikisinin de yine önemli yerlere tayinlerinin çıkacağını, Hakan Bey’in önemli bir merkeze bu kez Büyükelçi olarak atanacağını biliyoruz...
Şimdi gelelim geçtiğimiz hafta Ercan’da meydana gelen “rezil” olaya...
Öncelikle şu bilinmeli ki diplomatik temsilcilerin sahip oldukları hak ve üstünlüklerin tümü diplomatik dokunulmazlık kapsamındadır. Bu kapsam, uluslararası anlaşmalar ve mütekabiliyet, yani karşılıklılık esaslarına dayanır...
Dokunulmazsınız, ama tek taraflı bir müdahale ile diyelim ki bu zırhınız kalktı. İşte o zaman bu “karşılıklılık” devreye girer ve karşı taraf da aynı muameleye tabi tutulur... Elçinizi çekersiniz, karşı taraf da aynısını yapar. Bir müsteşarın dokunulmazlığını ihlal edersiniz aynısını karşı taraf da sizin müsteşarına yapar. Bu denge milim bozulmaz. Bu ayrıcalıklar kişisel dokunulmazlık, oturdukları konutların dokunulmazlığı, bulundukları ülke mahkemelerinde yargılanamazlık, kendi hükümetleriyle gizli haberleşebilme gibi konuları da ayrıca kapsar.
Geçtiğimiz hafta Çakıl Ailesi, Ankara’ya gitmek üzere Ercan Devlet Havalimanı, VIP bölümüne gelirler. Bavullarını x-ray cihazına koyarlar. Esin Hanım çocukları ile VIP salonuna geçer, Hakan Bey x-ray cihazının başındadır. Görevli polis memuru bavullarda “metal yoğunluk” olduğunu söyleyerek ne olduklarını sorar. Hakan Bey, eşi Esin Hanım’a giderek yardımcı olmasını söyler. Esin Hanım, görevli polisin yanına gelir ve monitörden, iki bavulda ayrı ayrı bulunan iki kutuda kendi takıları olduğunu söyler... Hatta en değerli parçanın da yine yakın zamanda alınmış bir gümüş takı olduğunu, maddi değerlerinin bulunmadığını ifade eder. Polis memuru bavulun açılmasını ister.
Devreye bu kez Büyükelçilik 1.Müsteşarı Hakan Çakıl girer... Bavulun açılması teamül gereği mümkün değildir, bir kez mütekabiliyet ilkesine aykırıdır, Yani Ankara’daki KKTC Büyükelçilik müsteşarının bavulu Esenboğa’da aranmıyorsa, Ercan’da da T.C Lefkoşa Büyükelçiliği müsteşarlarının bavulu aranmaz demektir..
Ayrıca dokunulmazlığın ihlali demektir ki, buna bir diplomatın gönül rızasıyla evet demesi mümkün değildir. Görevli polis memurundan amirinin çağrılması istenir.
Polis memuru bir hışımla ve telsizini masaya vurarak amirini çağırır. Amir gelir ve olay olması gerektiği şekilde seyretmeye başlar. Özür dilenir. Ancak sözkonusu polis memuru bu kez taciz boyutlarında VIP salonunda herkesin duyabileceği şekilde, “ekmeğimle oynadınız, beni sürdürecek misiniz, ben sizi tanımak zorunda mıyım” şeklinde yüksek sesle bağırır... Bunun üzerine Büyükelçilik Birinci Müsteşarı Hakan Çakıl, sözkonusu polis memurundan şikayetçi olduğunu söyleyerek ifadesinin alınmasını talep eder. İfade veren diplomat, daha sonra uçağa binerek KKTC’den ayrılır... Bu olayın bu şekilde olmadığını iddia eden çıkarsa, kamera kayıtlarından da olayı bir kez daha kendi gözleriyle görebilir...
Bu arada geçtiğimiz ay Lefkoşa polis Müdürü Pervin Hanımla yapmış olduğum telefon görüşmesinde, bir vesileyle söylediklerim hala hafızamda: "Pervin Hanım, eğer tespit edip önlem almazsanız, polis teşkilatında birkaç sıkıntılı personel sadece size değil tüm memlekete sıkıntı yaratacaktır"... Keşke bu kadar çabuk haklı çıkmasaydım...
Şimdi de gelelim olayın yansıyış şekline ve yapılan yorumlara...
Türkiye’ye, Türkiye’nin varlığına, Türkiyeli’ye ne kadar kin ve nefret duyan varsa olayın üstüne atladı... İçindeki cerahati boşalttı, salyalarını akıttı, dişlerini gösterdi...
Olayı savaş suçuna bağlayanlar mı istersiniz, nüfus aktarımından vatandaşlığa köprü kuranlar mı, ya da “ajan” kelimesiyle oynayıp olaya başka mistik boyutlar katmak isteyenler mi... Olayı "tarihi eser kaçakçılığı"na oturtmaya kalkanlara ise söyleyecek tek kelime bulamıyorum...
Pes valla. Pes ki ne pes... Bu kadar vicdansızlık, bu kadar manipülasyon, bu kadar asparagas, bu kadar yalan-dolana dayalı haberler için milyon kere pes...
Değerli arkadaşlar. Diplomatlar, yıllarını, ömürlerini taşıdıkları sıfatları daha ileriye taşıyabilmek için adamış insanlardır. Bu insanlar, gittikleri her ülkede soydaşlarına görevlerinin, misyonlarının da çok ötesinde kalplerini açmış insanlardır...
İçinde Türk ve Türkiye olan herşeye karşı bir “alerjiniz” olabilir ancak bu kadar da insafsızlık inanın ki doğaya bile aykırı...