Özelleştirme, bütün dünyada çağın en önemli politik yarılma konuları arasında yer alıyor. Liberal görüş sahiplerinin ekonominin gereği saydıkları özelleştirmeye, sosyal devletçi yanı ağır basanlar ya büsbütün karşı çıkıyorlar ya da temkinli yaklaşıyorlar.
Kuzey Kıbrıs’ta da son zamanlarda özelleştirme tartışmaları alevlendi. Kimlerine göre ülkenin kurtuluşu özelleştirmelerde. Böyle düşünenler devletin sırtında kambur olarak gördükleri bütün işletmelerin derhal elden çıkarılmasını istiyorlar.
Kendini “liberal” olarak niteleyen bu çevreler tartışmaya iktisat biliminin genel kavramlarını kullanarak dahil olmayı tercih ediyorlar. Yani bunlara göre özelleştirme İngiltere’de nasıl tartışılıyorsa Kuzey Kıbrıs’ta da öyle tartışılmalıdır.
Oysa Kıbrıs’taki durum özelleştirme konusunu global tartışma düzleminde tartışmaya elverişli değil. Burası özgün kimliğini inşa eden ve kendi kendini yönetme talebiyle sesini yükseltmeye başlayan bir yer. Bu bakımdan kendini ekonomik bağımsızlığını kazanmaya muhtaç görüyor.
Ülkede özelleştirmeye ilişkin tartışma yürütürken bu temel noktayı atlamak yanlış olur. Bizdeki özelleştirmelerin tümü Türkiye sermayesine yapılan açık davetler biçiminde gündeme geliyor. Yani yerli sermayeyi dışlayan bir süreç yaşanıyor.
Dünyada hüküm süren küresel ekonomik paradigma, bir ülkede yabancı sermayeye yer açmayı kabul etmiyor değil.
Fakat yabancıları davet eden ülkelerde yerli sermayeyi silecek koşullar yaratılmıyor. Üstelik yabancı yatırımcının vergi ve istihdam konularında, konuk olduğu ülkeye karşı mükellefiyeti en ufak bir tartışmaya açık değil.
Bizde yerli istihdamı artıracak bir mekanizma oluşturulamadığı ortada. Örneğin havayolu taşımacılığında yerli sermayeyi içermeyen piyasanın KKTC vatandaşlarına yarattığı istihdam imkânı son derece cılız.
Ayrıca KKTC polisini bile içeriye sokmayan kimi otellerden söz edildiği malum. Türkiye’den gelerek buradaki otellerde sahneye çıkan sanatçıların kazançlarını vergilendirmekte sıkıntı yaşayan devlet, bundan sonrası için de umutlu olmayı önlüyor.
Kuzey Kıbrıs’ta özelleştirmeyi tartışmaya başlamadan önce bazı koşulların sağlanması gerekiyor. En başta yapılması gereken şey KKTC’nin ekonomik ve yönetsel özerkliğini elde etmiş olmak…
Ayrıca ülkenin ekonomik bağımsızlığını temin etmede büyük rol oynayacak yerli sermayenin baskılanmasına son vermek şart.
Üçüncü olarak yabancı yatırımcının Kıbrıs’ta sektörel bazda tekeller ya da blok kontroller yaratmasının önüne geçmek gerekiyor.
Bir mecburiyet de, devletin yabancı yatırımcı karşısındaki aczini ortadan kaldırmak…
DAÜ okullarının özelleştirilmesine karşı çıkan sendikanın, Mağusalı işadamlarından oluşan grubun girişimine sıcak bakmaya başlaması kimi çevreler tarafından çelişki olarak görülüyor. Bir sendika özelleştirmeye karşı olabilir. Ama Kıbrıslılığın ortadan kaldırılmasına yönelik büyük bir operasyonla karşı karşıya olunduğu hissine kapılırsa, yerli sermayeye razı olacak hale gelebilir. Mesele önceliklerle ilgili...
Siyasal ve ekonomik özerklik sağlanmadığı sürece bu topraklarda özelleştirme tartışmak, yok edildiğini düşünen toplumu öldürücü bir depresyona itmekten başka hiçbir işe yaramaz…