CTP Genel Başkanı Ferdi Sabit Soyer, bu dönem Parti Başkanlığından çekiliyor ama sanki yeni başkan seçilmiş gibi formunda ve son derece moralliydi dünkü CTP basın toplantısında…
Genelde basın toplantılarında dağıtılan metinler üzerine yorum yapmayı pek benimsemem…
Her kelimesi “basına herhangi bir açık vermeme” kaygusuyla özenle seçilerek hazırlanır bu tür metinler ve bu hazır malzeme zaten gün boyunca TV ve radyolardan, ertesi gün de gazetelerden geniş bir biçimde verilir.
O yüzden ben, Genel Başkan’ın daha çok bizim sorularımıza verdiği yanıtlara değinmeyi uygun buldum bu yazımda…
Sendikalarla herhangi bir rekabet içerisinde oldukları veya sırf onların düzenlediği 7 Nisan mitingine “nispet” olsun diye 24 Nisan’da miting yaptıkları şeklindeki görüşlere katılmadığını vurgulayan Soyer, TC Büyükelçisi Akça’nın açıklamalarına ilişkin görüşlerini de önce metne bağlı kalarak okudu, sonrasında ise meslektaşların sorularına muhatap olarak sürdürdü konuşmalarını…
“Genellemeci yaklaşımlarla Türkiye düşmanlığı yapmanın yanlış olduğuna” değinen Soyer, bununla birlikte “bizim Bakanlıklarımıza koşut bir Yardım Heyeti modelinin verimsizliğine” de işaret ederek şu saptamasının altını çizdi:
“Bu devlete karşı öncelikle vatandaşlar ecnebidir. Çünkü devletin etkinliği bu yapıyla mümkün değildir.”
“Siyasilerin bedel ödemeyi göze almalarına” ilişkin olarak TC Büyükelçisi Akça’nın sözlerini yorumlarken de;
“Eğer bu bedeli, daha iyi bir ekonomi, daha gelişmiş bir demokrasi ve Kıbrıs’ta bir çözüm için ödememiz gerekiyorsa, Sarayönü’nde asılmaya razıyım” şeklinde bir yaklaşım ortaya koydu.
* * *
Tabii TC Büyükelçisi Akça’nın “siyasilerin bedel ödemeyi göze alması” yönündeki yaklaşımı sadece CTP’den değil, DP ve TDP’den de hatırısayılır eleştiriler aldı ama benim Büyükelçinin bu sözleri karşısında değişik algılarım da oldu.
Ben, Sayın Büyükelçi’nin aslında daha çok, bugün hesapsız kitapsız bir iktidar saltanatı süren ve çeyrek asırlık bir sürede bu ülkenin kaynaklarıyla Türkiye’den gönderilen mali yardımları çarçur eden çarpık ve kokuşmuş bir siyasi sistemin kurucusu UBP zihniyetini ve halen bu zihniyeti sürdürmeye devam edenleri hedef aldığını düşünüyorum.
Büyükelçinin bunu direkt olarak UBP’yi işaret ederek ifade etmesi çok şık olmazdı elbette…
Lakin… “Kızım sana söylerim, gelinim sen anla” misali, KKTC’ndeki siyaset erbabı ile diğer siyasi unsurların tümüne ilişkin bir genelleme yaparak, iktidardaki müsrif ve partizan UBP takımına “kendinize gelin” dedi bence…
Bu görüşümü fazla iyi niyetli, hatta “saftirik” bulanlar çıkabilir şimdi… Ama benim mesleki sezgilerim bu yönde ve ayrıca bunca zamandır yazılıp çizilenler ışığında, Sayın Akça’nın KKTC’ndeki deneyimlerinden çıkardığı çözümlemelerin de üç aşağı beş yukarı bu yönde olduğuna inanıyorum.
Bunun yanısıra, UBP iktidar saltanatının bu şekilde uyarılıp, bu ülkenin karanlık sosyo-ekonomik ve siyasi dosyasının da irdelenerek bir geçmiş hesaplaşmasının yolu açılacaksa, bu da benim çok hoşuma gider. Hele sonuç da alınırsa, yüreğime su serpilir. Bu da ayrı konu…
Bu ülkedeki acımasız ve adaletsiz rejim ile bekçilerinden çok çekmiş olan hangi insanın yüreğine su serpilmez ki böyle bir durumda?
* * *
Genel Başkan Soyer’in en iddialı sözleri ise, 25 Nisan’da yapılan miting ve bazı kamuoyu araştırmaları üzerinden siyasi muhalefet aleyhine estirilen UBP merkezli “meydan okuyucu” propagandalara ilişkindi.
Soyer, kamuoyu ile siyaset çevrelerinde çok tutulan, bir farenin rakı içtikten sonra “getirin bana o kediyi” esprisine bir kez daha atıfta bulunarak UBP’ye yüklenirken de şu iddialı ve kararlı ifadeleri kullanıyordu:
“Kendilerine güveniyorlarsa, hemen seçime gitsinler o zaman… CTP hazırdır… Rakıyı içip ‘getirin bana o kediyi’ demesinler… UBP seçim öncesi birtakım sözler verdiği insanların desteğini kaybettiğinden dolayı, şimdi yeni insanlara yeni yem boruları hazırlamaya çalışmaktadır ama nafile…”
Başta da dediğim gibi, dünkü basın toplantısında hem Başkan Soyer’i, hem de diğer CTP kurmaylarını son derece morali yüksek, zinde ve formda gördüm. Bakalım bu görüntü önümüzdeki döneme nasıl yansıyacak…