Her yıl böyle zamanlarda Mağusa Belediyesi’nin “Kıbrıs’ın Festivali” de dediği Mağusa Kültür Sanat Festivali’nin program tanıtımının yapıldığı basın toplantısı için davet almaya alıştık.

Alıştık ama heyecanımızı yitirmedik. Çünkü her yıl Mağusa Kültür Sanat Festivali’nde kültür sanat çoraklığı yaşayan bu topluma çağdaş dünyanın kültür ile sanatından en seçkin ve örneklerin sunulmasının yanında, Oktay Kayalp ve çalışma arkadaşlarının da bu heyecanı artarak yaşadığına tanık oluyoruz.

Bu yıl da, bir “Mağusa ve Kıbrıs Geleneği” ve de bir” Oktay Kayalp Klasiği” olan 15. Uluslararası Mağusa Kültür Sanat Festivali’nin programını Mağusa’nın başarılı Belediye Başkanı ve arkadaşlarıyla paylaşmak için yerimizi aldık yine basın toplantısında…

Daha basın toplantısının yapılacağı salona girer girmez “olamaz harika” diye fark etmeden sesli düşündüğüm bir tabloyla karşılaştım.

Tablo dediysem gerçekten tablo gibi bir afişi var bu yıl festivalin… Çarpıcı bir illüstrasyon ve tema olarak tam da festivalin ruhunu anlatıyor.

Kıbrıs’ın son Kraliçesi, sert, otoriter bir hatun olarak da ün salan ve Lüzinyan Kralı II. James’i kendisine âşık ettirip evlendikten sonra onu faka bastırarak adanın hiç savaşmadan Venediklilere geçmesini sağlayan Katerina Kornaro’nun tam boy bir resmi tarihi bir konseptte çizilmiş afişin üzerine…

Venedikli Kraliçe Katerina’nın hayatı ve Kıbrıs üzerindeki derin izleri hala dilden dile anlatılır. Kıbrıs ile ilgili Venedik arşivlerinin de en heyecanla izlenen kesitidir.

Deniz kıyısındaki kumların üzerine çizilen Katerina hatunun ön planda olduğu afişin derinliğinde ise en az onun görüntüsü kadar çarpıcı bir yapı olan velâkin Osmanlıların adayı fethiyle birlikte katedralden camiye dönüştürülen, Mağusa’nın günümüzde de önde gelen silüeti durumundaki muhteşem binaya ve önündeki hurma ağaçlarına tanık oluyoruz.

Yine aynı tarihi konsept ve çizim özellikleri, önce St. Nicholas katedrali, daha sonra Lala Mustafa Paşa Camii olan bu anıt eserin resmedildiği afişe çok iyi yansıtılmış.

Dayanamadım, kalktım ve söyledim…

Tam bir Doğu Akdeniz sentezi olmuş festivalin afişi… Bir yanda bir katedral, üzerinde minare, önünde hurma ağaçları, Mağusa’nın doyumsuz sahil ve kumsalının üzerinde de Katerina Kornaro…

(Bu arada konuştuğum bazı tarihçiler, Kraliçe Katerina’nın sahip olduğu birtakım özellikler ve “numaraların” Hürrem Sultan’a beş bastığını, Hürrem’den çok daha tehlikeli ve korkulacak bir hatun olduğunu söylüyorlardı)

Neyse ama… Basın toplantısında da vurguladım:

Mağusa Kültür Sanat Festivali, tıpkı “Titanic” filminde batmakta olan gemide, her şeye rağmen insanlara moral ve umut vermesi için çalmaya devam eden ve fakat geminin kaçınılmaz sonunu engelleyemeyen o meşhur orkestra gibi…

Yolcuların buz gibi sularda dalgalar arasında kaybolmadan, kulaklarına dolan son sesin insan ruhuna huzur veren müzik tınıları olmasını isteyen orkestranın o çok takdir ettiğim görevinin bir benzerini yapıyor bence Mağusa Belediyesi düzenlediği bu festivalle…

Kuzey Kıbrıs’taki Allahsız adaletsiz rejimin bir “aysberg” misali çarptığı ve her bir tarafını delik deşik ederek batışa sürüklediği bu devletin artık kaçınılması çok zor olan akıbetine giden yolda;

Mağusa Kültür Sanat Festivali’nin yaptığı moral katkısı, en az batmakta olan “Titanic”de son notalarını çalan orkestranın yaptığı kadar ulvi ve takdire şayan bir iştir.

Bu değerlendirmem sonrasında kendisinin ne düşündüğünü sorduğum Başkan Kayalp ise, “umarım KKTC’nin sonu Titanikinkine benzemez, biz halk için güzel şeyler yapmaya, halka umut vermeye çalışıyoruz” diyordu.

Umarım batmayız Oktay Başkan… Lakin siz, iyiyi ve güzeli yapıyorsunuz. Güney’deki komşularımızın bile hala daha emsaline ulaşamadığı ve kalitesini yakalayamadıklarından gıptayla izledikleri bu festivalle, rejimin bize yaptığı zulmün acılarına dayanma gücü veriyorsunuz.

“Kıbrıs’ın Festivali” nedeniyle hepinizi kutlarım. Alkışlar sizin…

(NOT: Başkanı Kayalp’ın basın toplantısında CTP’li ve DP’li meclis üyeleri Başkan’ın yanında yer alırken, Mağusa Belediyesi’nin hiçbir UBP’li meclis üyesinin olmayışı çok dikkat çekiciydi. Başkan’a nedenini sordum. “Birisi hasta, diğerleri de esnaf oldukları için gelemediler” dedi. Festivalin hatırına biz de inandık!)