Dün Levent Özadam’ın “mesaj kutusunda” yeni Büyükelçi Halil İbrahim Akça’ya hitaben yazdıkları hayli ilginç bir ipucu niteliğindeydi.

Özadam şöyle diyordu mesajında:

“Sayın Halil İbrahim Akça, KKTC’nde geçmişe yönelik bazı işadamlarının ve hükümetlerin uygunsuz icraatları konusunda derin bir araştırma başlattığınız söyleniyor. Eğer bunları tek tek ortaya çıkarırsanız ve hesap sorulmasını sağlayabilirseniz Kıbrıs Türkü’nün size olan bakış açısını değiştirmek için iyi bir fırsat yakalamış olursunuz. Kolay gelsin diyoruz.”

Şimdi… Özadam, “derin bir araştırma başlattığınız söyleniyor” derse eğer, bence bunu biliyor. Bu da onun mesleki “sırrı” ve yeteneği…

İkincisi… Ben de yazılarımda, ülkemizdeki kokuşmuşluğun ve 35 yıllık çöküşün sorumlusu ile “cezalandırılması gerekenin” Kıbrıslı Türkler olmadığını vurguluyorum.

Türkiye yetkililerinin de konuya temas ederken bu ayırımı, bu hassasiyeti göstermeleri halinde, bundan hem Kıbrıs Türk insanının, hem de Türkiye’nin kazançlı çıkacağını özellikle belirtiyorum.

Oysa Ankara’daki hükümet çevrelerinden gelen bazı beyanatlar, KKTC’ndeki enkazın sorumlularını suçlayacak yerde, topyekûn Kıbrıslı Türkleri genelleyen bir kapsamda olunca, halkımız da irrite oldu. Çarpık rejimin sahiplerinin de perde arkasından sürekli olarak Türkiye’yi hedef göstermeleri, birtakım gerilimleri de beraberinde getirdi.

Böyle bir “genelleme” belki Ankara’daki yetkilileri de üzmüştür sonradan… Belki de insanlarımızın nabzı, bilinçli şekilde böyle ölçülmek istendi, bilemiyorum. Biraz ağır oldu ama sonunda tansiyon bir şekilde düşürüldü.

Diyeceğim şu ki… Özadam’ın “KKTC’nde geçmişe yönelik bazı işadamlarının ve hükümetlerin uygunsuz icraatları” dediği hadise, aslında tek kelimeyle;

 Kuzey Kıbrıs’taki mevcut rejimin ta kendisidir…

1980’li yılların ortasından itibaren inşa edilen ve “devlet-parti” şeklinde kurumsallaştırılmış olan adaletsiz düzendir. Kokuşmuş sosyo-ekonomik ve siyasi sistemdir. Ve “bazı işadamları ile hükümetler” denilenler de, bu rejimin rantiyesinden beslenen anamalcı çevrelerle siyasetteki hamileridir.

Ki, saltanatlarını sürdürme ve koruma kaygusuyla, devletin üst düzeyinden köşe başındaki kapıkulu bürokratına kadar Kıbrıs’ın Türk halkına karşı mevzilenmiş durumdadırlar. Üstelik ezilen halkımıza da sürekli olarak Türkiye’yi hedef göstermektedirler.

Levent kardeşim bunu bu şekilde anlatmayabilir. Bu da onun üslubudur ve saygı duyarım.

Ancak bu satırların yazarı bunları;

 “Anamalcı tüccar-siyasetçi-rejim” denkleminde daha sert söyler, bu yüzden de “dokuz köyden kovulur” ama söylemeye de devam eder.

Yine yazılarımda kaleme aldığım ve TV programlarında da söylediğim gibi;

“Kıbrıs’ın Türk halkının yegâne yaşam güvencesi olan Türkiye ile bir derdi yoktur. Sorunu, bu ülkede 1974 sonrası hegemonyasını kuran ganimetçi, vurguncu, yağmacı derebeyleri ile onların rantiyesine uygun bir sistemi tesis edenlerdir. Bu yüzden Kıbrıslı Türklerin gönlünü kırmamak için, onları ezen siyasi rejim ve sahipleriyle uğraşmak yeterlidir”…

Maalesef ama bugüne kadar Kıbrıs Türk kamuoyunda, Türkiye’deki iktidarın ülkemizdeki adaletsiz düzenin, yani acımasız siyasi rejimin sahiplerine “destek çıktığı” algısı yerleşmiştir.

Bu algının yerleşmesi için de buradaki rejimin bekçileri ellerinden geleni yapmışlardır. Ve kimbilir, “Türkiye’nin Kıbrıslı Türkleri cezalandırmak istediği şeklinde” manipülasyon kokan haberleri de kamuoyuna bilinçli bir şekilde sızdırmışlardır.

Belki de halkın tepkilerini rejimi ve saltanatı kurtarma amaçlı olarak Halil İbrahim Akça üzerine odaklayıp, kendilerini hedeften sıyırmaya çalışanlar da, bu sistemin mimarı olan mihraklardır.

Ve lakin… Şunu anlıyoruz ki Özadam’ın “mesajından”;

Yeni Büyükelçi, temelinde ganimet, yağma, vurgun ve haksız kazanç ile birlikte bu halkın gözyaşları bulunan acı bir geçmişi didikleyecektir.

- Tam isabet olur…

Levent kardeşim Sayın Akça’ya hitaben;

“Eğer bunları tek tek ortaya çıkarırsanız ve hesap sorulmasını sağlayabilirseniz, Kıbrıs Türkü’nün size olan bakış açısını değiştirmek için iyi bir fırsat yakalamış olursunuz” diyor.

Ben de diyorum ki… Bu vurgun rejiminin müsebbipleriyle başrollerdeki aktörlerini bağımsız Yargı önüne çıkaracak yolu açarsa Kıbrıs Türkü’ne Sayın Akça;

Halkımız da gereğini yapacak, eski Büyükelçi Sayın Türkmen’e nasıl muhabbet gösterdiyse, Sayın Akça ile aradaki buzları da eritecektir.

Meydanlarda büyük bir gönüllülükle desteklediğim halkımızın rejime tepkisinin haklılığına ilişkin inancımı muhafaza ederek, bu hususa da ayrıca değinmek istedim…