“Fabrika işçinin, toprak onu işleyenin” şiarının dünya üzerindeki en önemli teori ve pratiği olan “Sosyalist Özyönetim – Socialist Self-Management” gibi eşitlikçi ve emeğe değer veren bir sistemden hayli etkilenen;
Aynı zamanda Sosyal Demokrat ya da Demokratik Sol görüşleriyle bugün Avrupa’nın en ileri düzeydeki çağdaş yönetimlerine sahip İskandinav ülkelerinde adına kürsüler kurulan rahmetli Bülent Ecevit ile ilgili ender eleştirilerimden birisi, 1974 sonrası Kuzey Kıbrıs’ta kurulan sistem konusunda olmuştur hep…
Normalde topyekûn bir kurtuluş savaşından yorgun, önemli maddi-manevi kayıplarla ve fakat büyük bir görüş birlikteliği ya da ulusal mutabakatlarla çıkan toplumlarda en azından kısa vadede sırf demokrasi adına farklı siyasi partiler mihverinde saflaşmalara kolay kolay rastlanmaz.
Ülkenin yeni baştan inşası ve tüm insanlar mağdur edilmeden herşeyin yerli yerine oturması için, kazanılan sıcak savaştan yeni çıkmanın da tesiriyle doğal bir dayanışma ve birlik halinde olunduğu dönemlerde,
Siyasi ayrılıkların henüz gün yüzüne çıkarak yaşanmadığı, en azından belirleyici olmadığı bir meclis oluşumuna ihtiyaç olur belirli bir süre için… Bizim ülkemiz özelinde de, 1974 Barış Harekâtının hemen sonrasında oluşturulması gereken bir tür Kurucu meclis yani…
Kurulacak yeni yönetsel yapının isim ve türünden önce ise, memleketin birlik içinde nasıl tekrar kurulacağı, sosyo-ekonomik yapının nasıl oluşturulacağı ve insanlar mağdur edilmeden nasıl rayına oturtulacağına ilişkin son derece disiplinli bir dönem olmalıydı bu…
Askeri savaştan birlik halinde çıkan bir toplumun, ekonomik savaşın hedeflerini, yol haritalarını da hazırlayıp projelendireceği bu dönemden sonra, zamanla ortaya çıkan görüş ayrılıkları ve iç dinamiklerin de doğal zorlamasıyla zaten farklı siyasi oluşumlar kurulacak, var olanlar belirginleşeceklerdi. İşte ancak o zaman bir ihtiyaç neticesinde çok partili siyasal sisteme geçilebilecekti.
Bu doğal süreci biz yaşayamadık. Dünya üzerinde savaştan yeni çıkmış pek çok ülke, belirli bir dönem, ulusal mutabakatların hâkim olduğu ve normal demokratik koşullardaki farklı siyasi partilerin yer almadığı meclisler oluşturmuşlardı.
Kimi ülkelerde savaş sonrası kalkınmayla ilgili temel ekonomik hedefler ve sadece ülkenin imarı ile toplumun rehabilitasyonunu hedefleyen bu dönem, beş yıl, 10 yıl, 15 yıl, hatta Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye’de neredeyse çeyrek asır sürmüştü.
Süresi tartışılabilir. Ancak bizim de 1974’den sonra böylesi bir onarım, kalkınma ve demokratik sisteme geçiş çalışmalarının yapılacağı ulusal mutabakatların yetkilendirdiği ve yansıdığı bir geçici kurucu meclis dönemine ihtiyacımız vardı.
Olmadı ve hatalar burada başladı…
Savaşın hemen sonrasında Kuzey’de kalan büyük servet ve kaynakların toplumun geleceği yararına koordineli ve disiplinli bir şekilde kontrol altına alınmasına değil, tutanın elinde kaldığı bir ganimet, yağma ve talan ortamına yeşil ışık yakılırken;
Tam da bu keşmekeşin ve haksız paylaşım kaosunun içinde, o güne kadar bir savunma örgütünün kuralları ve disiplini içinde yönetilen ve çok partili demokratik sistem deneyimi, birikimi ve geleneği olmayan Kıbrıslı Türklere;
“Sizin hemen çok partili sisteme geçmeniz ve dünyaya Kuzey’de örnek bir demokrasi olduğunu göstermeniz gerekir” denilerek, bugünkü çarpık sistemin temelini teşkil eden uyduruk bir “çok partili temsili sistem” ihraç edildi.
Oysa savaşın çok değil, hemen altı ay sonrasında, Kıbrıslı Türklerin – sırf dünyaya demokrasi olduğunu gösterme gailesiyle - bir sürü farklı siyasi partide saflaşmalarını gerektirecek ciddi ideolojik, felsefi ve ülkenin yeniden imarı bağlamında esasa ilişkin farklı siyasi gruplaşmaları pek yoktu. Olanlar da, bir ganimet, haksız paylaşım, yağma ve talan ortamının kontrol altına alınabilmesi için, halkın her kesiminin temsil edildiği, ulusal mutabakatın hâkim olduğu güçlü bir meclis ve otoriteden oluşan bir yapıyla “demokrasiye geçiş sürecinden” herhalde pek de şikâyetçi olmazlardı.
Peki ne oldu, ulusal mutabakatların yoğun olduğu bir geçiş dönemi yaşanmayan, “dünyaya Kuzey’de demokrasi olduğunu gösterin farklı farklı partiler kurun” telkinlerinin yapıldığı bu “bahşedilmiş çok partili sistemin” sonunda?
Yarın devam ederiz…