Madem ki, birtakım marjinal gruplar geniş kitlesel katılımın yer aldığı miting ve eylemleri fırsat bilip, arkalarında büyük bir halk kitlesi olduğu imajını yaratmaya çalışarak toplumun büyük kesiminin hassasiyetleri hilafına kendi radikal “mesajlarını” vermeye çalışıyorlar…

Madem ki söz konusu gruplar, sendikal birlik içerisindeki birtakım yönetsel zafiyet ve otorite boşluğunu her seferinde tepe tepe kullanıp, meydanlardan uzaklaşmaya başlayan kitleye rağmen – iktidarın ekmeğine yağ sürercesine – bu tutumlarından vazgeçeceklerine dair en küçük bir niyet ortaya koymuyorlar…

Ve madem ki, “Sendikal Platform” mevcut yapısıyla onları engellemekte ciddi şekilde zorlanıyor…

Yolu yok… Siyasi iktidar ve rejimine karşı hareketin darmaduman olmaması, bu sorumsuzca marjinal çıkışlar nedeniyle her seferinde Ankara ve Türkiye kamuoyu ile ciddi gerilimler yaşanmaması ama en önemlisi pek çok insanımızın hassas olduğu hususlarda daha fazla rahatsız edilmemeleri için;

Bundan böyle herkes kendi miting ve eylemini yapmak durumunda kalacak… Kendi disiplinini sağlayacak, kendi otoritesini ve kurallarını ortaya koyacak. Disiplin ve otoriteyi sağlar ya da sağlamaz, sorumluluğunu da üstlenecek…

İki büyük mitingdeki birtakım marjinal eylemler “bir daha olmaz, gerekli tedbirler de alınır” yaklaşımıyla atlatılmaya çalışılsa da, bunların süreklilik arzetmesi, hem halkı canından bezdiren siyasi iktidarın eline koz verdi, hem de Türkiye kamuoyundaki negatif rezonanslara bir yenisini ekleyerek, genel anlamda Kıbrıs’ın Türk halkının imajına da olumsuz yansıdı.

Ve en sonunda söz konusu marjinal grupların düşük katılımın da etkisiyle fazlasıyla “başrol” üstlendiği Meclis önündeki kitlesel onay almayan eylem…

Elbette bu adaletsiz siyasi rejimle yöneticilerine karşı hareketin zinde ve canlı kalabilmesi bağlamında belirgin bir dinamizm ve sürekli eylem stratejisi önemlidir.

Lakin böyle değil… Disiplin ve otorite boşluğunun sebep olduğu marjinaliteyi, birilerinin Kıbrıs’ın Türk halkının “genel görüşü” olarak takdim etmeye çalıştığı düzensiz ve düzeysiz saldırganlıklarla değil…

Aksi takdirde bırakın hareketin zinde kalmasını… Halkın eylem alanlarından çekilmesiyle olduğu gibi sönme tehdidi yaşayacaktır toplumsal muhalefet…

Ve unutulmamalıdır ki… “Toplumsal muhalefet” denilen hadise, “siyasal muhalefet” başta olmak üzere, “sendikal muhalefet” veya “sivil toplum muhalefetinin” bir bileşkesidir.

Birinden birinin eksikliği hareketin “toplumsal muhalefet” özelliğini kaybetmesine, meydana gelen boşluğu da giderek marjinalitenin doldurmasına neden olur.

Sonuçta, herkes kendi eylemine bundan sonra…

CTP ve TDP’nin 24 Nisan’daki “ortak miting” hamlesi bu noktada olumlu bir yaklaşımdır.

Bu eyleme sendikalar ve sivil toplum örgütleri katılamayacak diye bir durum da söz konusu değildir. Lakin atılacak sloganlardan taşınacak pankartlara ve mitingin kapsamıyla profiline kadar çerçeveyi çizip disiplini sağlayacak olanlar, mitingin sahipleri, yani siyasi parti liderlikleri olacaktır.

Siyasi parti önderliğinin son tahlilde belirleyici olduğu demokratik yaşam biçiminin önemli bir özelliğidir bu…

Muhalif başkaldırının kıvılcımını başlangıçta cesaretle atan sendika liderliklerinin bu bilinçle, partilerin düzenleyeceği kitlesel eylemlere katılması da çok doğal olacaktır.

Katılmazlarsa ve “biz disiplinle otorite yönü daha gevşek eylemlere devam etmek isteriz” derlerse eğer, o mitinglerdeki her türlü olumsuzluğun sonuçlarını da göğüslemek durumunda kalacaklardır.

Partilerden ayrı eylem yapmasın mı yani sendikalar?

Elbette yapacaklardır, haklarıdır, demokratik hukuk sisteminin olmazsa olmazıdır. Ama bu noktadaki kitlesel disiplin sorunu da onların sorunu olur.

Marjinal gruplar da bundan böyle kendi eylemlerini kendileri düzenlerler artık… Sergileyecekleri tavırlar da 50 binlik bir kitle veya olduğu gibi bir toplumu değil, kendi grupsal kimlik ve çaplarını bağlar.

Özellikle “sorumlulukları” bakımından…

Bu konuya birkaç gündür fazla konsantre olduk ama ortada dar grupçu radikal yaklaşımlar uğruna, ayağa kalkmak üzere olan koskoca bir toplumun demokratik mücadelesini – toplumsal hassasiyetleri de göz ardı ederek - sekteye uğratacak kaygı verici bir gidişat söz konusudur.

Yine de… Umarım herkes bu noktada gerekli tecrübeyi artık çıkarmıştır.