Ambulansların acı sirenlerini her duyduğumda;

Tanrım ne olur, bu aracın almaya gittiği her kimse, şefkat ve merhametini esirgeme, onu yakınlarına bağışla, acil şifalar ver” diye dua ederim içimden…

Geçtiğimiz gün akşama doğru, Girne Mete Adanır Caddesi üzerindeki Türkiye İş Bankası şubesi önündeyken duydum, cadde boyunca hızla ilerleyen bir ambulansın çığlık çığlığa sirenini…

Aynı duayı bir kez daha ettim “Allah Büyüktür” diye de tamamladım yakarışımı…

Birkaç metre önümden geçti gitti ambulans ve az ilerideki çemberden Lefkoşa’ya doğru döndü…

Ağır yaralı bulunan veya ölümlü bir trafik kırımı söz konusu herhalde” diye düşünürken;

Ambulansın hemen arkasından geçen Kurucu Cumhurbaşkanı’nın makam otosunu, plakasından tanıdım.

Aman Allahım” dedim… “Acaba kötü bir şey mi oldu Cumhurbaşkanı’na?” diye endişelendim.

Arabama koşarak bir an önce radyoyu açmayı düşündüm.

Derken, telefonuma geldi mesaj…

Rahatsızlanan, hem de ciddi bir rahatsızlık geçiren şahsiyet, gerçekten de Kurucu Cumhurbaşkanımız Denktaş’mış…

Ne yapacağımı şaşırdım bir an… Eve dönüp TV’yi açmaya karar verdim…

Lakin bir süreden beridir bizim evdeki TV alıcısı, Kıbrıs kanallarını uydudan bile çekmiyor. Eskaza bir görüntü yakalasanız da kısa sürede mozaik haline dönüşüyor, konuşmalar da kesik kesik geliyor.

Bu arada Cumhurbaşkanı’nın sağlığına ilişkin mesajlar da telefonuma sağanak gibi yağıyordu.

YDÜ Hastanesine kaldırıldığını öğrendim Cumhurbaşkanı’nın…

Bir dua da Suat Günsel Hoca için gönderdim Allah’a…

Böylesine çağdaş, böylesine donanımlı bir hastaneyi halkının hizmetine sunduğu ve işinin ehli bir doktorlar ordusuna burada görev verdiği için…

Bu arada aklıma dostum Serdar Denktaş geldi…

Onu aradım… Geçmiş olsun deyip, üzüntüsünü paylaşmak için…

Lakin ulaşamadım ona… O sırada nasıl bir üzüntü ve koşuşturma içinde olduğunu daha sonra izledim.

Ben de kısa bir mesaj çekerek ilettim geçmiş olsun dileklerimi…

Ve bir yandan Cumhurbaşkanımızın sağlık durumuna ilişkin haberleri almaya devam ederken;

Diğer yandan da sürekli “Allah Büyük” demeye devam ettim tüm benliğimle…

Aklıma, gazeteye önceden gönderdiğim yazım geldi. Değiştirmeli miydim?

Belki değiştirebilirdim… O anlarda ayrıca nasıl bir telaş içinde olduklarını tahmin edebildiğim gazetedeki haberci ve teknik arkadaşlarımızın omuzlarına ekstra bir yük de bindirerek…

Son anda vazgeçtim… Cumhurbaşkanı’nın sağlık durumuna ilişkin sürekli bilgi geldiği ve durumun henüz tam olarak netleşmediği şartlarda, yazacağım her yazıyı, tekrar değiştirmek zorunda kalabilirdim. Değiştiremesem de, kaleme alındıktan sonraki gelişmeleri yakalayamadığım bir yazı olsun istemedim.

Zaten, ön sayfada verilen “son dakika” haberlerin dışında, genelde diğer gazetelerin köşe yazarları da konuyu ele almamışlar makalelerinde…

Ani gelişen ve gelişme potansiyeli olan hadiseler karşısında yazılı basının görsel yayıncılık karşısındaki en büyük dezavantajı da bu zaten…

* * *

Allah’a şükür ki;

İlerleyen saatlerde Cumhurbaşkanımızın bilincinin açık olduğu, konuştuğu, hatta şakalaştığı, durumunun ciddi olmasına karşın hayatı tehlikeyi atlattığı haberlerini aldık.

Yine de geceyi, üzerimdeki giysilerle ve izleyebildiğim TV kanallarına bakmaya çalışarak, divanın üzerinde geçirip sabahı bulmuşum…

Dün öğleye doğru da beyindeki embolinin yol açtığı vücudunun bir bölümündeki kısmi felç durumun düzelmek üzere olduğunu ve hareket yapmaya başladığını da öğrendim…

Allah onu hem yakınlarına hem de toplumuna bağışladı.

İyileşme sürecinin daha hızlı seyretmesi için de yine dualarımızı gönderiyoruz.

Denktaş, ada üzerindeki Kıbrıslı Türk varlığının görkemli bir fenomeni ve bu topraklara tutunma mücadelesinin en belirleyici tarihsel aktörlerindendir.

Bazı başlıklarla onu “Milliyetçi”, “Sağcı”, “Anavatancı” v.s. gibi nitelemelerle kategorize edebilir pek çok kişi… Bazı görüşleriyle de uyuşmayabilirler.

Tüm teorik değerlendirmeler dışında, Denktaş için benim ana başlığım biraz farklıdır ve onun pratiğiyle ilgilidir. Bu bakımdan siyasi yelpazenin neresine yerleştirirseniz, yerleştirin;

Denktaş, hücrelerinin her zerresine kadar Kıbrıslı Türk’tür ve bugünkü sünepe yöneticilerin halkımızı yuvarlamaya çalıştığı kimliksizlik ve kişiliksizlik girdabında hala aktif siyaset anlamında eksikliğini hissettiğimiz bir liderdir.

Allah onu yakınlarına ve toplumuna bağışlasın, bize yokluğunu hissettirmesin…