Milyonlarca sıkılmış kurşun…

Dökülmüş binlerce litre kan…

Akıtılmış tonlarca gözyaşı…

Ve çekilen limitsiz acılar…

Soğuk tetiğe her dokunuşta metal buluşmanın kulakları patlatırcasına çıkardığı ses ve ardından namlunun ucunda tüten duman…

Bu ne biçim bir hazdır ki, onbinlerce Rum, 1974 yılına kadar bize karşı kullanılan silahları, koleksiyonlarına almak için sıraya girebiliyor…

Sığınakta, çocuk yüreğimle geçirdiğim akşamlarda sesini hiç unutmadığım Bren’i acaba kim alıp duvarına asacak, çok merak ediyorum… Önümde koşan ablamın başı üstünden geçen mermilerin atıldığı Sten, asılmış mıdır acaba bir evin başköşesine… Ya babamı bizden ayırmak üzere olan, özenle saklanmış Enfield’in namlusundan çıkan is lekeleri hala duruyor mu üzerinde…

Rum Milli Muhafız Ordusu’nun yıllarca özenle koruduğu silahları teker teker gidip teslim almaya başlamış komşularımız... Rum Ordusu’ndan sonra şimdi nöbet sırası sivil "meraklılarda"...

Kura usulü ile satılıyormuş silahlar. Binlerce başvuru içinden teker teker çekiliyormuş talihlilerin isimleri… Yorgo, Sten… Andreas, sana Bren… Dimitri sana da Enfield…

Kurada isimleri çıkan “hak sahiplerine” ödemelerini nerelere yapabilecekleri duyuruları yapılıyor… Ödeme sonrası “talihliler” makbuzlarıyla birlikte RMMO depolarından gidip silahlarını alabilecek...

Çok merak ediyorum, Arpalık katliamında kullanılanlarla, Muratağa veya Atlılar’da kullanılan Brenlerin fiyatı aynı mı? Ya da Baf katliamında az kullanılmış bir Sten'in fiyatı, Ayvasıl’da ya da Kumsal’da tepe tepe kullanılmış, namlusu her sıkışta kıpkırmızı olmuş bir Sten'den daha mı ucuz?..

Ya benim şehit ailemin ödediği ve aldığı "makbuzlar" ne olacak... Bu “makbuzları” göstersek, verirler mi Kenan Münir'in şakağına giren kurşunun atıldığı Bren'i, Cafer Mustafa'nın kalbini parçalayan Enfield'i, ya da Ahmet Özkan'ı delik deşik eden Sten'i...

Yoksa yok mu hiç bir “hakkımız” bu dağıttığınız silahlarda...

Ha! Yok mu!