Kıbrıs Komünist Partisi’nin (Bugünkü AKEL) Kuruluş Kongresi, 15 Ağustos 1926 tarihinde gerçekleşti...
   Kuruluşundan sonra Kıbrıslı Türklerle ilişkileri, diğer Rum siyasi partilerinden daha yakın oldu...
   Özellikle 1970’li yıllarda, Cumhuriyetçi Türk Partisi ile ‘kardeşlik bağı’ kuran bu partinin ana hedeflerinden bir tanesi Kıbrıs’ı bütünleştirmek ve bir barış adası yapmaktı...
   Kuşkusuz; bir başka hedef ‘tüm yabancı üsleri’ adadan söküp atmaktı...
   AKEL; 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması sonrasında uzun yıllar muhalefette kalmayı ve sağ çizgideki Rum Cumhurbaşkanı adaylarına destek olmayı tercih etti...
   Ezekias Papayuannu sonrasında, Dimitris Hristofyas’ın liderliğindeki AKEL ilk defa 2001 yılında politika değişikliği yaptı ve hükümet ortaklığına girdi...
   Hristofyas; dönemin Cumhurbaşkanı Tassos Papadopulos’a verdiği destekten dolayı Meclis Başkanlığı görevine getirildi, AKEL üyeleri ise bakanlık koltuklarına oturdu...
   Hristofyas, 28 Şubat 2008’de ise Cumhurbaşkanı seçildi...
   Yıllarca ‘Kardeş Parti’ CTP ile işbirliği yaparak Kıbrıs’ı bütünleştirmekten söz eden Hristofyas; 2008 yılında eline tarihi bir fırsat geçirdi...
   Güneyde AKEL, kuzeyde ise CTP iktidarda idi...
   Güneyde Hristofyas’ın kendisi, kuzeyde CTP’nin eski lideri Mehmet Ali Talat görüşmeci oldu...
   Kıbrıs sorununu çözmek için ‘tarihi fırsat’ vardı...
   İki lider sayısız görüşme yaptı...
   Kuzeyde ilk defa ‘Tek kimlik ve tek vatandaşlığa’ “Evet” diyebilen bir lider çıktı...
   Mehmet Ali Talat, milliyetçi kesimin sert eleştirilerine aldırmadan, Ankara’nın desteği ile önemli bir adım attı...
   Ama çözüm için bu da yetmedi...
   Hristofyas bu kez ‘garantörlük’ konusunu ileri sürmeye başladı...
   Rum Temsilciler Meclisi’nden ‘1960 garantörlük anlaşmalarını içerecek bir çözümün kabul edilmeyeceğine’ ilişkin bir de yasa geçirildi...
   Güneyin en faşist milletvekilleri tarafından hazırlanan yasaya Hristofyas’ın ekibi “Evet” dedi...
   Hristofyas, yabancılarla konuşurken ‘Tüm Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı’ olduğunu ve Kıbrıslı Rumlarla, Kıbrıslı Türkler arasında herhangi bir ayırım uygulamadığını iddia etti...
   İcraatlarında ise bunun tam tersini yaptı...
   Kıbrıslı Türklerle herhangi bir paylaşıma gitmedi...
   Kıbrıs Türk basınından sürekli uzak kaldı...
   Zaman zaman BKP Lideri İzcan’la görüşme yapmaktan öteye gidemedi...
   Ve beş yıllık Cumhurbaşkanlığı sırasında Kıbrıs’ı bütünleştiremedi...
   Bunu yapamadığı gibi, kendisinden sonra gelen Rum liderine iflas etmiş bir ekonomi bıraktı...
   Binlerce Kıbrıslı Rum’un işsizlik ve parasızlıktan inlediği bir dönemde emekliye çıkarken, her sabah uyandığında Beşparmaklar’daki bayrağa baktığını söyledi...
   Tabii ki bakacak...
   Kıbrıslı Türklerle paylaşımı ‘sözde’ değil, icraatlarında gösterseydi...
   Tek kimlik, tek vatandaşlığa dayalı ortak bir devletin kurulmasına onay verseydi...
   Bugün, Beşparmaklara bakarak ve ağlayarak değil...
   Nobel ödülü ile uğurlanacaktı...
   Hem kendine yazık etti, hem de çözüm için kendisine umut bağlayanlara…