Siyasilerden birini dinliyorsunuz “tek çözüm federasyon ve birleşik Kıbrıs”. Bazı sendika başkanlarının hemen hemen her gün verdikleri söylemler de bundan farksız; “tek çözüm barış,hemen şimdi birleşik Kıbrıs”.  AB Komisyonu da Genişleme Komiseri Stefan Fule’nin sözcüsü Peter Stano ağzından bu kervana katıldı ve “ Kıbrıs söz konusu olduğunda AB için tek çözüm üzerinde düşünülebilir. Bu da adanın iki toplumlu, iki bölgeli federasyona dayalı olarak birleştirilmesi” diye buyurmuş.

Şimdi eğer önümüzde sadece “tek çözüm” olasılığı varsa ve başka olasılıklar kesinlikle söz konusu olamayacaksa ortaya ilginç bir durum çıkmıyor mu? Bütün dünya kalkmış tek çözümün birleşik Kıbrıs olduğunu söylüyor. Bu kervana bazı Kıbrıslı Türk siyasi partileri ve sivil toplum örgütleri de katılıyor. Ancak gelin görün ki bu “tek çözüm” konusunu bu arkadaşlar Rumlara anlatmayı herhalde unuttular diye düşünüyorum çünkü bu bahsettikleri çözümü görüşmelerin başladığı günden itibaren dinamitleyen Rumlardır.
Çok geçmişe gitmeye gerek yok.  Sadece Annan planı günlerini anımsamak yeter. Rumlara gümüş tabak içerisinde verilen Türk ordusundan ve Türkiye kökenli bazı vatandaşlarımızdan arındırılmış Birleşik Kıbrıs hediyesini Rumlar bir çırpıda hem de kesin olarak reddetmişlerdi. Gerekçeleri de Annan planının ortaya çıkardığı  birleşik Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklere de bazı haklar verilmesiydi.  Yani Türkler sadece azınlık haklarıyla değil kısıtlı bile olsa bundan biraz daha ileri haklar verilmesine tahammül edilmedi. O günün Rum lideri Papadopulos “bir devlet devraldım, cemaat olarak benden sonraki lidere teslim edemem” demişti.

Görüşme tutanaklarını alın bakın, 1960’lı yıllardan beri Rumların çizgisi bir milimetre bile değişmemiştir. Bu Makarios’la da böyleydi, Klerides, Kiprianu, Vasiliu, Papadopulos veya Hristofyas’la da böyle oldu. 2013’de Anastasiadis gelirse de böyle olacaktır. Bu ne demektir? Rum siyasilerin kendi siyasi çizgileri ne olursa olsun her zaman birleştikleri bir nokta vardır. O da Kıbrıs sorununa geldiğinde kendi parti çıkarları biter, Rum halkının çıkarları öne çıkar. Bu çizgi bir Elen Cumhuriyetine dönüştürülmüş Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı ve Türklerin kısıtlı azınlık hakları ile bu olguya yama yapılmalarıdır. Bunu elini vicdanına koyan herkes Kabul etmelidir. Bunu Sayın 2. Cumhurbaşkanı Talat da, CTP Genel Başkanı Sayın Yorgancıoğlu da, TDP Başkanı Sayın Çakıcı da Kabul etmelidir çünkü bu belgelenmiş bir gerçektir.

Hal böyle olunca nasıl olur da yukarıda saydığım Kıbrıslı Türk siyasiler de ABD, AB, BM ve diğerleri de “tek çözüm” olarak  “iki toplumlu, iki bölgeli, siyasi eşit olan iki kurucu devletin kuracağı yeni Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”ni telafuz edebilir? Yarım yüzyıla yakın bir süredir Rum tarafı Türklerle eşit olacak hiç bir şeyi kabul etmediler de 1 Temmuz’a kadar kabul mu edecekler?

Rum tarafı hala daha müzakereleri Kıbrıs Türkleri ile değil Türkiye Cumhuriyeti ile yaptıklarını sanmaktadırlar. Bizim seçilmiş Cumhurbaşkanımızı da Türkiye’nin bir maşası, Türkiye’nin sözünden kesinlikle çıkamayacak biri olarak gördüklerini ne bizden ne de dış dünyadan esirgememektedirler.  Hristofyas ikide bir bunun için TC Başbakanı Erdoğan’la boğazda balık yemek istediğinden bahsetmektedir, boğazdan çıkacak lüferin ızgarasının güzel olduğu için değil…

Yani bizler Kıbrıs Türk halkı olarak Rumlarla biz çözüme ulaşabilmek için görüşmecimizi müzakere masasına bir sonuç almak için göndermeye devam edelim, karşı taraf bizi sadece uyutmaya çalışmaktadır. Onların esas amacı bir şekilde Türkiye ile karşılıklı oturmak ve bizi tamamen ekarte etmektir.

O zaman bu “tek çözüm” saçmalığından kurtulmamız ve başka seçenekleri de menümüze almamız şarttır. Bu seçeneklerin planını hemen şimdi Cumhuriyet Meclisinde tartışmamız, Türkiye hükümeti ile beraber stratejiler geliştirmemiz ve 2 Temmuzdan itibaren acil olarak uygulamaya hazır olmamız gerekir. Annan planına Rumlar hayır dediği an bunun yapılması gerekirdi. Bu yapılmadığı için hala daha ambargolar altında inlemekteyiz. Ayni hatayı bir daha tekrarlamayalım. Yeter artık!!!