Dünyanın her yerinde milletvekili olmak, kişiye itibar kazandırır. Yasaların yapıldığı ve hükümetin denetlendiği parlamentolar, halk için yaşamsal öneme sahip...

Halk buralara herkesi göndermez. Normal şartlarda milletvekili olabilmek için yurttaşın sıkı bir elemesinden geçmek gerekir.

Bizde milletvekili olmakla muteber olmak arasındaki senkronizasyon iyiden iyiye bozulmaya başladı. Sokakta meclisle ilgili olumlu konuşan ya da milletvekillerine güven duyduğunu belirten insana rastlamak neredeyse imkânsız hale geldi.

Bu durum meclisle halk arasındaki bağın koptuğunu gösteriyor. İnsanlar parlamentonun kendileri için çalışan bir yer olduğuna dair inançlarını kaybetmiş durumda.

Bir parlamento yurttaşın hür iradesiyle oluşmuş olsa da, halk dışında başka bir güce tabi olarak çalışmaya başladığı anda anlamını yitirmiş olur. Bizdeki asıl sorun bu... Halk, meclisin egemenliği kayıtsız şartsız ulusa yasladığı fikrinde değil…

Bu temel siyasal sorunun dışında, meclisin ve milletvekillerinin itibarını sarsan başka nedenler de var. Bunların başında milletvekillerimizin, milletvekilliğini kavrayış biçimi sayılabilir.

Bilhassa iktidara mensup milletvekillerinin kendilerini kızağa çekmeleri anlaşılır gibi değil. Bizde iktidara gelen bir partiden milletvekili seçilip de bakan olarak atanmayanlar kendilerini adeta rafa kaldırıyorlar.

Parlamento, Fransızcadaki “parler” kelimesinden türeyen bir sözcük. “Konuşmak”, “konuşulan yer”  manasına geliyor. Yani bir parlamentoda asırlardır yapılan en mühim şey konuşmaktır. Elbette kastedilen boş boş konuşmak değil.

Bir milletvekili sıklıkla kürsüye çıkmalı ve konulara yeni bir derinlik ve tartışma boyutu kazandırmalıdır.

Cumhuriyet Meclisi’ndeki konuşmaların çok azı, ciddi bir hazırlığın ürünü gibi duruyor.

Öylesine yapılan konuşmalar hiç de az değil. Ama daha önemli bir sorun, bakan olmayan  iktidar milletvekillerinin kürsüyle aralarındaki uçurum.

Sanki iktidara mensup olmak, sadece komite çalışmalarına sıkışmayı ve genel kurulda rakamsal manaya indirgenmeyi gerektiriyormuş gibi bir algı oluştu.

Bir de meclis koridorlarındaki eş dost ve partili kabulleri var tabii… Bir milletvekilinin işi sürekli olarak bakanlara pusula taşımak olmasa gerek. Hiçbir milletvekili toplumsal işleri boşlayıp da kişisel meselelerin peşinde iş takipçiliğine soyunmamalıdır.

Cumhuriyet Meclisi son zamanlarda ciddi bir itibar erozyonu yaşıyor. Bir taraftan halkın buraya olan inancı yıkılırken, diğer taraftan bizzat milletvekilleri yaptıkları işe olan inançlarını yitirdiler.

Meclis içindeki düdüklü, sulu eylemlerin artması bundan. Ayrıca milletvekili olmaktan utandığını belirten, hatta meclisi yakası geldiğini söyleyen vekiller var.

Meclisin itibar tazelemesi için en büyük görev yine milletvekillerine düşüyor. Titizlikle hazırlanmış konuşma metinleriyle kürsüyü doldurmak ve herkesi can kulağıyla dinlemek üzere sıralara ciddiyetle  yerleşmek iyi bir başlangıç olabilir.

Kimse kimseyi ona buna sataşsın ya da koridorlarda fiskosla özel işler kotarsın diye kendine vekil seçmese gerek...