Hemen her gün konu ne olursa olsun insanımızın ağzından çıkan ortak bir cümle vardır. Herkes KKTC’deki “sistemin çöktüğü” konusunda hemfikir. Bir hafta önce Havadis gazetesinin bir araya getirdiği eski Başbakan ve Bakanlar da bu konuda ayni yönde görüş belirtmişler.
İşin ilginç yanı sistemin çöküşü sonucunda birleşen halkımız detaylarına indiğinizde pek de ayni fikirde değiller. Kimisi zaten hemen kronik olarak her şeyden her zaman şikayetçi olan kişiler. Bu tip insanları alıp dünyanın en düzenli ülkesine de götürseniz şikayet edecek bir şey bulurlar. Halkımızın bir bölümü bence bu kategoridedirler. Ne yapılsa zaten mutlu olamayacaklar.
Bir başka gurup da nedeni ne olursa olsun Cumhuriyetimize kökten karşı oldukları için parçası bulundukları sistemi her ne pahasına olursa olsun eleştireceklerden oluşur. Belli bir aşağılık kompleksi içerisindedirler ve konu ne olursa olsun eğer bir Türk tarafından ortaya çıkarılmışsa, niteliği ne olursa olsun kötüdür başka bir ulusun bireyi yapmışsa iyidir zihniyetindedirler. Hani güneyle kapılar ilk açıldığında oraya akın edip kuzeydeki Coca-Cola’nın tıpatıp aynisini alanlar ve de tadının farklı olduğunu iddia edenleri kastediyorum.
Yukarıda özetlediğim gurupların davranışları bizlerin gerçek özeleştiri yapmamızı engellememeli. Ülkesini seven ve Cumhuriyetimizin yaşatılmasını kendine hedef edinen bir KKTC vatandaşı olarak açıkça görüş bildiriyorum: Sistemimiz çökmüştür.
Eğer bu ekonomik durgunluk ve kronik bütçe sorunları devam ederken devletin 4.500’den fazla RHA aracı vızır vızır etrafta dolaşıyorsa sistem çökmüştür. Onca sorunlara rağmen her konudaki, yakın geleceğimize katkısı olsun olmasın, kalabalık ve haftalık dış ziyaretler devam ediyorsa, Lefkoşa Belediyesi çalışanlarını ödemekten ve yerel halkına da hizmet götürmekten acizse sistem mutlaka çökmüştür.
Halkın belli bir kesimi seçim öncesi politikacıları oy karşılığı istihdamlara söz verdirtip seçim sonrası da ekonomik durum ne olursa olsun, kişiler nitelikli olup olmasın, baskı sonucu devlet kadrolarının şişirilmesine katkıda bulunuyor, sonra “ne olacak halimiz?” diye soruyorsa sistem çoktan çökmüştür.
Peki, KKTC karşıtlarının bozuk plak gibi söylediği gibi sistemsizlik tamamen KKTC’den mi kaynaklanıyor? Yani Rumun altına yama olmaktan başka bir çaremiz yok mu? Bence hayır!
Elinizi vicdanınıza koyup benimle beraber 1974 öncesi ile 1980’lerin sonları arası olan dönemi bir düşününüz. O dönem Kıbrıs Türkü için gerçekten çok zor bir dönem olmasına rağmen o dönemde Kıbrıs Türkünün yönetiminde bir “sistemsizlik” olduğunu söyleyemezsiniz. Anavatan’ın da yokluklar yaşadığı bir dönemden bahsettiğimiz için şimdi olduğu gibi yüz milyon dolarların Türkiye’den Kıbrıs’a akmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Böyle olmakla beraber, devlet kadroları nitelikli kişilerden oluşmaktaydı. Halkımızın aklında bireysel olarak kendi ekonomik geleceği mutlaka vardı ancak ülkesini de düşünen ve attığı adımlarda ülkenin yararını da göz önünde bulunduran, gerektiğinde gündüz çalışıp gece siperde nöbet tutan bir Kıbrıs Türk Halkından bahsediyorum.
O zaman bile işleyen ve bugün hatırlandığında gurur kaynağı olan bir “sistem” varken nasıl oldu da Mayıs 2012’ye geldiğimizde tüm halkımız fikir birliğinde var olan sistemin çöktüğünü söylüyor? Bunun suçlusu devletin zararına da olsa da ben kar edeyim de ne olursa olsun yaklaşımıdır ve de geçmişe bakarak sistemin işlediği dönemle işlemesinin tersyüz edildiği anı da bulmak çok zor değildir.
Bu halk ne zorluklar içerisindeyken bile gurur duyabileceği bir devlet yönetimi ile ayakta kalabilmişse 2012 ve sonrasında daha da iyisini yapabilir. Yeter ki buna inanalım. Yeter ki her sorunun çözümünün Rumlara yama olmaktan geçtiği palavrasıyla avutulmayalım…