4 Mart 1964, Kıbrıs Türkleri için yaşamsal önemi olan bir haksızlığın hayata geçirildiği gündür. O gün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 186 sayılı kararını geçirdi ve Kıbrıs adasına (gerçekte olmayan) Kıbrıs hükümetinin de onayıyla BM Barış Gücü askeri göndermeyi kararlaştırdı. Bu kararın saçmalığını, hukuk dışılığını, her türlü insani değerlere tamamen zıt olduğunu ve Kıbrıs Türk halkının o günden itibaren tüm çektiklerinin kök nedeni olduğunu şimdilik bir kenara bırakalım. Bize gösterdiği çok önemli bir şey var aslında. O da “dünya güçlerinin” ne istedikleri her zaman insani ve hukuki değerlerden daha fazla önem görmekte olduğudur. Zaten Birleşmiş Milletler denilen kulüp, daimi beş ülkenin istekleri ve dengelerinin korunması doğrultusunda yapılandırılmiştır ve de alınan her karar bu ülkelerin nistekleri doğrultusunda gerçekleşir.

İşte bu BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden iki tanesinde, Fransa ve ABD’de bu yıl başkanlık seçimleri olacak. Fransa’da Türk düşmanı ve bununla gurur duyan Niclas Sarkozy tekrar seçilse de, onun yerine sosyalist rakibi François Hollande seçilse de Kıbrıs Türkleri olarak bizi pek de etkilemeyeceğe benzer.

Aslında keşke bu farklı olsaydı çünkü BMGK daimi üyesi Fransa şu anda Kıbrıs sorununda acımasızca Rum’dan fazla Rumcu bir çizgi izlemektedir. Sanki de 1693’de Kumsal’a saldıran, önüne çıkanı katleden, yakıp yıkan Kıbrıs Türkleriydi de zavallı Rumları korumaya çalışıyorlar. Bu gerçekler onların umurlarında bile değil ama Birleşmiş Milletlerdeki konumlarından dolayı onların kimin tarafından ve nasıl yönetildiklerini biz umursamak zorundayız. Neticede gğn gelecek ve o Güvenlik Konseyi öninde yine hakkımızı savunmak durumunda olacağız...

Sarkozy de Hollande’da seçilmeleri halinde bu çizgiden oynama beklememeliyiz. Bundan dolayı da Fransız başkanlık seçimlerinin derin analizine pek de gerek yok...

ABD’de ise durum her zaman olduğu gibi farklı. Başkan Obama Rum-Yunan ve Ermeni lobilerinin müthiş baskılarına rağmen son dört yıl içerisinde Kıbrıs konusunda radikal bir yaklaşıma girmedi. Hatta bunu Türkiye’ye doğru kaydırırsak belli bir yakınlaşmadan söz edilebilir ancak Amerika dünyada olan bazı dengeleri korumaktan yana olduğunu gösteriyor. Buna Türkiye-Yunanistan arasındaki dengeler de kesinlikle dahil.

Dün Eski Temsilciler Meclisi Başkanı Newt Gingrich’in seçimden çekilmesiyle adaylığı hemen hemen kesinlik kazanan Eski Massachussetts Valisi Mitt Romney, Obamaya hemen yüklenmeye başladı ve genel seçime tam 4.3 Milyon Dolarlık bir reklam kampanyasıyla girdi. Bizde belediye çalişanları maaşlarını alamazken orada sadece birkaç haftalığına reklam kampanyasına 4.3 Milyon dolar harcanabiliyor. Bu da bize ABD’nin geriye kalan ülkelerden ne kadar fazla ekonomik üstünlüğe eriştiğini açıkça gösteriyor.

Obama tekrar seçilirse Kıbrıs konusunda koruduğu denge çizgisinden sapar mı? Müzakerelerin ilelebet devam edemeyeceğini onun sözcileri de defalarca vurguladılar ama laf eyleme dönüşür mü? Bence seçim gelip geçmeden bu cevapları satır aralarında arayacağız ama gerçek yanıt yıl sonuna doğru ortaya çıkacak.

Romney ise şu ana kadar dış politikada tamamen katı ve aşırı sağcı bir yaklaşım içerisinde göründü. Hangi ülkeden bahsetseniz tehditler havada uçuştu ama bunları da Cumhuriyetçi Partinin aday adayı iken yaptı. Şimdi genel seçim zamanıdır ve adayların da daha “orta yol”da seyretmeleri gerekecek. Amerikan başkanlik seçimlerini yakından takip etmeye devam edeceğiz.