Elektrik Kurumu’nun bazı çalışanları, Sağlık Bakanlığı avlusuna sigara izmariti atıyorlarmış. Bunu yapanlar, muhtemelen, toplu yerlerde sigara içilmesini engelleyen yasaya meydan okuma dürtüsüyle hareket ediyorlar. Böyle davranarak, “işte içiyoruz, kolaysa gelin de yakalayın” demiş oluyorlar.

Müdürlerle personelin, yasayı delme konusunda dayanışma içinde oldukları başka devlet daireleri de var. “Müdürümüz de içiyor” diyen çok sayıda memur bu şekilde kendi ihlaline meşruiyet kazandırıyor.

Sigara yasasını delen özel işyerlerinin sayısı da az değil. Bunlarda “burası benim yerim kardeşim; beğenmiyorsan çek git” tavrı dikkat çekiyor.

Ayrıca yeme içme mekânları var. Her an yan masadan yüzünüze duman üflenebilir. Üstelik böyle müşterileri ikaz edecek bir işletme sahibi bulmak her zaman mümkün olmuyor.

Sigara yasasını çiğneyenlerin çoğu ortak bir dil kullanıyorlar: “Sigara içmeyenler gibi içenlerin de özgürlüğü var; biz size karışıyor muyuz ki siz bize karışıyorsunuz?”

Bir de “sektör zarar görüyor” propagandası var. Sigara yasağı yüzünden işler azalıyor ve işsizlik sorunu baş gösteriyormuş…

Dünyada satışı için en şeytani planlar yapılan ürün herhalde sigaradır. Tütün devleri, yaklaşık 100 yıldır hiç akla gelmeyecek yöntemler uyguluyorlar. Tanıtım işini genellikle paravan arkasında kalarak yöneten çok sayıda sigara firması var.

Örneğin Halkla ilişkiler tarihinin en önemli ismi Edward Bernays’ın, 1930’larda Lucky Strike firması için yaptığı çalışma akıllara durgunluk verecek cinstendi.

Sigmund Freud’un yeğeni olan Bernays, kadınların yeterince sigara içmemesi “sorununu” aşmak için feminist gösterilere sızmıştı.

Bernays, “madem eşitlik istiyorsunuz, erkeklerin yaptığı ama sizin yapmadığınız bir şeyle meydan okuyunuz” diyerek gösterici kadınların ellerine birer Lucky Strike sigarası tutuşturmuştu.

Bugün de halkla ilişkiler alanında sigara şirketlerine hizmet etmek üzere değişik yöntemler uygulanıyor. Bunlardan birisi “halı saha lobiciliği.”

Bu yöntemde kendini açıktan savunamayacak durumda olan sigara üreticisi, bazı “bağımsız” platformların oluşması için el altından finansal destek sağlıyor. Böylece sigara firmasıyla bağlantısız olduğu sanılan sözde kamu çıkarı grupları yaratılır. Mesela ABD’de bu yöntemle kurulan bir “Ulusal Sigara İçenler Birliği” vardır.

Bu tür platformların kullandığı ana kavram hiç şüphe yok ki “özgürlük.” Bunlar her fırsatta “herkesin sigara içme özgürlüğü vardır!” diye bağırırlar.

Paravan lobinin bir diğer malzemesi de tütün endüstrisinde çalışanların ekmek parasıdır. “Eğer kimse sigara içmezse bu kadar insan nasıl para kazanacak?”

“Özgürlük” ve “ekmek parası…” Ta Amerika’da üretilmiş manipülatif temaların, Lefkoşa’nın küçücük mekânlarına kadar hiç deformasyona uğramadan ulaşıyor olması ne kadar şaşırtıcı değil mi?

Yoksa küreselleşme dedikleri şey bu mu?

- - - - -