Zaman zaman güney komuşumuzun basınında çıkan haber ve değerlendirmelere bir göz atmakta çok yarar vardır. Bizler eskiden beri ne yazık ki reaksiyoncu bir halkız. Önce başkaları bir şeyler yapar biz sonra değerlendirir ve cevaplamaya çalışırız. Ne yazık ki bu bazen işin işten geçtikten sonra uyanmamıza yol açar ama henüz de bu hastalıktan kurtulduğumuzu da pek söyleyemem. Dolayısı ile Rum basınını yakından izlemek, onların bize nasıl baktıklarını devamlı gözlemek daha da bir önem taşımaktadır. Haftaya başlarken birkaç konudaki değerlendirmelerine bir bakalım istedim.
* * *
“İstifa prosedürü öldürdü”
Kudret Özersay'ın Cumhurbaşkanlığı Özel Temsilciliğinden istifası Rumların epey dikkatlerini çekti. Öçzersay'ın Yakovu ile yaptığı bire bir görüşmede bu konudan hiç bahsetmediği birkaç gazetede haber yapılıp değerlendirilmiş. Zaten bence Özersay'ın bu konuyu Yakovu ile tartışması beklenemezdi.
Filelefteros gazetesi konuya daha da ilginç bir açıdan bakıyor ve Özer5say'ın isdtifasının “prosedürü öldürdüğü” görüşünü vurgulamış. Peki Hristofyas'ın başkanlığa aday olmayacağını açıklaması değil, şu ana kadar Rumların çok taraflı konferansın toplanmasını önlemeleri değil, AB başkanlığı öncesi Hiçbir ilerleme yapılmamasına özen göstermeleri değil de Özersay'ın istifası mı görüşme prosedürünü öldüren etken? Bu konuda Özersayın istifasının Eroğlu'yu zora soktuğu bir gerçektir. Ancak bu gelişmenin tek başına prosedürü öldüren etken olduğunu iddia etmek de diğer etkenleri kasten görmemezliğe gelmekle eşdeğerde oluyor ki bu da Rumlar'ın başarısızlık gömleğini yine bir şekilde bizlere giydirmeye çalışmalarından başka bir şey değildir.
* * *
Özersay'ın yerine Hasan Güngör
Ayni gazete Kuderet Özersay'ın yerine Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Hasan Güngör dostumun atanacağını da görüşleri arasında sundu. Bu konuda KKTC'de epey çalkantılar olduğu bir gerçek. Güngör'ün de bu mevkiye atanabileceği benim de kulağıma geldi ancak başka isimler de ortaya atılıyor. Bence Hasan Güngör bu zor aşamada bu sorumluluğu üstlenebilecek bilgi ve kapasiteye sahiptir. Ancak önemli olan tamamen tıkanan görüşmelerin artık resmen bittiğini açıklayıp dilden dile dolaşan “B-Planı”nı ortaya çıkarıp uygulamaksa o zaman gelinen aşamada gereken Cumhurbaşkanı'nın KKTC meclisi ile beraber Anavatan'la koordinasyon içerisinde bazı adımları hazırlaması ve uygulamaya koymasıdır. Bu adımların içeriğine göre de Hasan Güngör'ün en etkili olarak hangi mevkide olabileceği herhalde Cumhurbaşkanı'nın tercihini etkileyecek unsur olur diye düşünüyorum.
* * *
“Rusya bizi Annan Planı'ndan kurtardı”
Ben bu sütunlardan sizlere Rum-Yunan dünyasının Türk karşıtlşığından nasıl vazgeçmediğini ve geçmişte olduğu gibi gelecekte de Kıbrıs Türkleri'ni boyundurukları altına alabilecekleri bir düzenden geri adım atmayacaklarını örnekleri ile vurguladıkça köpüren bazı çevreler beni barış karşıtı faşist ilan etmeye ve internet sitelerinde bana veryansın etmeye devam ederlerken bakın Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Hrisostomos ne demiş. Hrisostomosun tarihi itirafı şöyle:
2004 yılınbda Runmlar Annan Planı'na hayır dedikleri dönemde Kofi Annan bunu belgeleyen bir rapor hazırlamıştı ve bu rapor tamamen Rumları suçlamaktaydı. Bu raporun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde kabul edilmemesi için Hrisostomos kendisinin bizzat o dönemin Moskova Patriğin yönelik müdahelesinin akabinde raporun görüşülmesi bile Rusya tarafından veto edildiğini açıkladı. Hrisostomos'a göre Moskova Patriği Aleksio başkan Putin'e müdahelede bulunmuş ve akabinde Rusya raporu veto etmiş. Bundan dolayı da Hrisostomos Annan Planı'nın dayatılmasının önlendiğini ve devlet varlığı ve statülerinin kurtarıldığını belirtti ve Rusya Kilisesi'nin kendilerine yönelik desteklerine teşekkür etti.
Yani KKTC'de barış karşıtı olanları arayan kesimler bana değil Rumlara bir baksalar daha iyi olacaktır sanıyorum. Ben sütunumda kendi görüşlerimi ve değerlendirmelerimi yayınlıyorum. Rumlar ise her attkları adımda Kıbrıslı Türklerin kuyusunu daha da derinleştirerek bize yaşam fırsatı verilmemesine çalışıyorar. O zaman barış karşıtı faşist kim oluyor?