Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun uzun yıllar müsteşarlığını yapmış Kamu Hizmetleri Komisyonu üyesi Mustafa Tokay ve KHK sınav müdürü Emir Emirkanı’nın Başbakan Küçük’ün imzasının da taklit edildiği belge sahtelemek ve dağıtmaktan dolayı tutuklanmalarının ardından ülkemiz siyaseti çalkalanmaya devam ediyor ancak Emir Emirkanı’nın görevden alınmasına rağmen Mustafa Tokay’a “dokunan” yok. Bu size garip gelmiyor mu?
Peki Mustafa Tokay görevden alınmamış. Onurlu olanı yapıp istifa etmesi gerekmez mi? Hatta sınav sorularının dışarıya sızdırıldıkları detayları her gün daha fazla su yüzüne çıktığına göre tüm komisyonun istifa etmesi gerekmektedir. Anayasal KHK’de en güvenilir, en üst düzey eski kamu görevlileri görev yapmalı ve komisyonun saygınlığı korunmalıdır. Şu an için ise bu komisyonun her yaptığı şaibe altında olduğuna göre komisyon da işlevselliğini yitirmiş ve üyelerin istifası ile yeni atamaların ve saygınlığın tekrar sağlanması sağlanmalıdır. Ancak yasa değiştirip KHK’yi meclisin altına sokup siyasallaştırmak da çok kötü bir fikirdir. Cumhurbaşkanımız onurlu, dürüst üyeler atarsa sorun yok zaten.
Gelelim halkımızın, siyasi partilerimizin ve basınımızın bir bölümünün Cumhurbaşkanı’nına bu konuda kayıtsız kalmalarına. Daha önce yazdığım gibi ve TC Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay’ın da vurguladığı gibi bir ülkede en tepedeki siyasiler böyle bir atama yaparlarsa ve bu kişilerin de bu kadar korkunç bir suçtan tutuklanmaları o siyasilerin makamlarından düşmelerini de getirir. Bu KKTC’de de böyle olmalıdır. Eğer makama seçilen birisi veya kamu görevide atanan birisi bu görevi kötüye kullanır veya kötüye kullananlarla beraber hareket ederse bunun bir bedeli olmalı ve halk huzurunda yitirilen itibar makamdan alınmakla sonuçlanmalıdır. Ancak o zaman demokrasimizin belli bir olgunluğa geldiğinden bahsedebiliriz.
Başbakan Küçük Cumhuriyet Meclisinde belge sahteleme olayı ile ilgili yaptığı konuşmada Kamu Hizmeti Komisyonu Sınav Müdürü Emir Emirkanlı'nın görevden alınıp, Tokay'a dokunulmamasını eleştirdi ve "Buradan çağrı yapıyorum, 2 gün önceden görevden alınması gerekirdi" dedi. Hatta daha da ileri giderek sahte belge düzenleme olayının sadece Tokay ve Emirkanı ile sınırlı olmadığını ve çok daha önemli isimlerin bu olaya karıştığını ima ederek “Mustafa Tokay son liman değil. Bazı çevreleri korumaya çalışıyor. Gerçeğin ortaya çıkması için bütün gücümüzle çaba vereceğiz” dedi.
Bu çok önemli bir saptamadır. Bir ülkenin Başbakanı çok büyük bir suçtan tutuklanan çok yüksek düzeydeki bir kamu görevlisinin “son liman” olmadığını ve “bazı çevreleri korumaya çalıştığını” söylüyorsa bu olay en yüksek düzeyde ciddi bir olaydır demektir. Bu da basınımızın, tüm siyasi partilerimizin ve en önemlisi halkımızın ayağa kalkıp bu “korunan çevrelerin” kimler olduğunu ortaya çıkmasını istemesi ve kimliklerinin ortaya çıkarılıp cezalandırılmalarının sağlanması gerekmektedir.
Hatırlayacaksınız, bir süre önce Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun evine gece geç saatte zırhlı bir arabanın geldiği ve çok miktarda nakit paranın evden alınıp bir bankaya taşındığı basınımızda işlenmişti. Ardından da bir HSBC çalışanı Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun hesabının ekstresini sızdırmış ve hesapta 2.5 milyon TL civarlarında para bulunduğu ortaya çıkmıştı. O zaman Cumhyurbaşkanı Eroğlu kendisinin uzun yıllar Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptığını ve bu rakamda parasının olmasının doğal olduğunu belirten bir açıklama yapmış ve sonra da bu konuda tamamen susmuştu. Basınımız da ona yardım edercesine onun suskunluğunu devam ettirmesine yardımcı olmuşlardı (buna hala daha inanamıyorum ama neyse...).
Kamu görevine gelen kişiler halka varlıkları üzerinden de hesap vermelidirler inancındayım. Hatta bu demokrasinin işlevselliği için bir zorunluluktur da. Bundan dolayı Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun o hassas konuda susma hakkı değil, halka detaylı bilgilendirme zorunluluğu olduğuna inandığımı belirtmiştim ve hala daha ayni inançtayım.
KHK Komisyonu üyesi Tokay tutuksuz yargılanırken birilerini koruduğu ima ediliyor. Hem de Başbakan tarafından. İnşallah gereken araştırma hakedilir şekilde yapılır, basın da bunun yapılmasını sağlar ve tüm suçlular hakettikleri cezayı çekerler. Böylesine önemli bir suç işlenmişse Başbakan Küçük’ün deyimiyle “son limana” ulaşılması için herkesin çalışması gerekir diye düşünüyorum.
Sahi merak ettim. “Son liman” kim acaba?