İster istemez aynı konuya biz de dönüyoruz ama… İnsanlarımızın göz göre göre “enayi” yerine konmasına tahammül edemediğimiz için bunu yapıyoruz.

Yine şu “kabine değişikliği” muhabbeti…

Yani artık halk nezdinde sıfırı tüketmiş olan hükümet;                             

 “Kabine değişikliğiyle” adeta sihirli formülün(!) “cepten fırlayarak” halkı huzur ve refaha ulaştıracağı rüyalarıyla uyutmaya ve de kamuoyu baskısını azaltıp, iktidar ömrünü beş yılın sonuna kadar götürmeye çalışmaktadır.                              

Bu oyuna şimdiden gelen, bilinçli şekilde sistematik, manipülatif bir propagandaya alet olan ya da “tamamen duygusal” olarak o “misyonu” yüklenen ikbal peşindeki “medyacılar” ile bunların kulislerde yoğun bir şekilde konuşulmasını sağlayarak, kamuoyunun iktidar karşıtı gündemini şaşırtmaya çalışan bazı paryaların niteliklerine bir baktığımız zaman;                              

Ne biçim bir tezgâhın dönmekte olduğu iyice anlaşılır.                              

Nedir bu?                              

Bütün bu yapay “kabine değişikliği” gündemi, insanları biraz daha oyalayıp iktidar ömrünü uzatma amacının yanısıra;                              

Bizzat iktidar sahipleri tarafından yukarıda da belirttiğim gibi “ilişik medyacılar” ve kapıkulu paryaların yoğun çabalarıyla kamuoyunun gündemine sokulmuştur ki;                              

Gerçekten de birkaç “Bakan değişikliği” veya “kabine içi görev değişikliği” yapılacaksa, bazı isimler konusunda kamuoyunun yine büyük ölçüde iktidar sahipleri tarafından, “medyacılar” marifetiyle yönlendirilmiş tepkileri alınabilsin… “Geleneksel UBP taktiği yani”…                              

Örneğin, görevden alınma durumu olan bir Bakan varsa, bu kişinin ismi birtakım dedikodu veya kulis gazetecilerinin ağzına olumsuz yönleriyle sakız edilir, halk nezdinde de – eğer kaldıysa – “itibarı” böylelikle düşürülür sonra da görevden alınma günü gelince;                              

“Bak, seni halk da istemiyor… Basın da… Kamuoyunda imajın iyi değil… Biraz dinlendirelim seni, parti zarar görmesin” demenin zemini yaratılır. Sonra da… “Hade, bye-bye”…                              

Veya tam tersi… Yeni göreve getirilmesi düşünülen isimlerin “erdemleri” yine basın-yayındaki aynı manivelalar tarafından sürekli gündemde tutulur, ortada fol yok, yumurta yokken, güya halkın nabzıymış gibi, tebrik mesajları yayınlattırılır. Kendilerini başlangıçta “Bakanlığın en büyük adayı” ilan eden ama ağababalar tarafından oraya gelmesi istenmeyen diğer isimlere de bu yolla;                              

“Bak, sen de iyisin hoşsun, biraz da koçsun ama fazla ‘bazaya’ sahip değilsin medya ve kamuoyunda… Filanca vekil daha çok tutuluyor… Gönlünü sonraya sakla, ısrarcı olup partiyi de yıpratma” denir. Henüz palaz konumundaki  “Bakan adayı” da çaresiz boyun büküp, “bir başka Bahar”ı bekler…                              

Ne gaddarca tezgâhlar, değil mi?                              

Ama bu sistem ve siyasi ahlak “konsepti” de bu işte…                              

Daha da vahim olan… Bu tezgâhı çok iyi bildikleri halde, tek bir adamın sultasının altına, koyun gibi girmeyi kabullenip, zerre kadar buna isyan etmeyi akıllarından geçirmeyenlerin eksi değerlerde dolaşan “gradoları” ve yerlerde sürünen onurlarının içler acısı durumudur.                              

Bunun yanında, bu aşağılanmaları kabullenenlerin, nasıl bu halk tarafından seçildikleri ve onları seçenlerin durumu da bir başka acıklı tablodur ülkemiz için… “Halklar, layık olduklarını seçerler” muhabbetine dönmeyelim tekrar…                              

Ama bilelim ki… Bu “kabine değişikliğiyle birşeyler değişecek” hikâyesi, iktidarın biten ömrünü “best before 2011”in ötesine taşıma gayretinden başka bir şey değildir.                              

Haa… Bu konu, hiçbir yönlendirme yapılmadan, gerçekten tarafsız bir “medya” ortamında… Hiçbir siyasi parti ya da “klike” ilişik olmayan, isimleri üzerinde de “kuşku” barındırmayan “itibarlı” kanaat önderleri ve yazarlar tarafından tartışılsa… Hadise bir ölçüde “makul” sayılabilir.                              

“Baksanıza iktidar gerçekten iyi niyetli ve kamuoyunun fikrine önem veriyor, kabinede değişmesi muhtemel isimleri ve halkın yeni isim beklentilerini özgürce tartıştırıyor” da diyebilirsiniz.                              

Ama durum öyle değil işte…                              

İktidar ama aslında onu belirleyen rejimin ağababaları artık “kullandıktan sonra atmak” istediği isimleri önce medyadaki kapıkulları ve kulislerdeki paryalarına parçalattırıyor, yerlerine koymayı düşündüklerini de bir güzel cilalattırıyor.                              

Sonra da olumlu-olumsuz ağızlara sakız edilen bu isimlere;                              

“Gördünüz mü, kamuoyu da, medya da böyle istiyor” deniliyor.                              

Ah UBP ah… Ah tek adam sultası ah… Seni bizden iyi kim tanır?                              

Ve “necip medyamız”… Esas olan(!) seni tanımaktır zaten…