Hiç birimiz, mülkiyet konusunun bugünkü noktaya gelmesini istemezdik...
Aradan 29 yıl geçtikten sonra sınırların açılmasıyla birlikte iki toplum arasındaki güven ortamının ve ilişkilerin gelişmesi, ardından bizleri kalıcı bir barışa götürmesi en büyük hayalimizdi...
İlk günler, ilk aylar aslında pek de fena geçmedi...
Kıbrıslı Türkler; evlerini görmeye gelen Kıbrıslı Rumlara kucak açtı...
Kahve, macun, viski, kebap ikram ederek ve uzun yıllar özenle korudukları aile fotoğraflarını iade ederek, ender görülen bir insanlık örneği sergilediler...
Geçmişte yaşananları bir kenara iterek, Rum kesimindeki marketlerden, giyim mağazalarından ve elektronik eşya satıcılarından bol bol alışveriş yaptılar...
Lokantalarda, barlarda ve diskolarda önemli miktarda para harcadılar...
Aynı şekilde fanatizmin etkisi altında kalmayan bazı Kıbrıslı Rumlar da, Türk lokantalarına ve kumarhanelere ilgi gösterdiler...
Annan Planı’nın oylanmasına kadar, ikili ilişkilerde bazı sorunlar yaşansa da ‘iki toplumlu bir çözüm için’ umutlar bir hayli yüksekti...
Ne var ki; Annan Planı’nın oylanması sonrasında ikili ilişkiler yeniden soğumaya başladı...
Güney’deki ‘gizli bir kol’ Kıbrıs Rum halkını korkutmaya başladı:
“Sakın Türklere para kaptırmayın”...
Sonra, kuzeydeki Rum mülklerini kullanan bazı Kıbrıslı Türkler ve yabancılar için ‘Avrupa Tutuklama Emri’ çıkarıldı...
Rum davaları başlayınca, elbette güneyde mal bırakmış Kıbrıslı Türklerin davaları da başlayacaktı...
Nitekim, Larnaka Havaalanı’nın inşa edildiği arazinin sahibi Hüseyin Helvacıoğlu da, Rum mahkemelerinde dava açan Kıbrıslı Türklerden biri oldu...
Rum avukat tutarak 2005 yılında Larnaka Kaza Mahkemesi’ne başvurdu ve 96 dönümlük arazisi için 100 bin Kıbrıs Lirası tazminat talep etti...
Helvacıoğlu’nun açtığı dava sürekli tehir oldu...
Larnaka Havaalanı’nın inşa edildiği arazinin, 2005 yılına kadar Rum hükümetleri tarafından istimlak edilmediğini tapu belgesiyle kanıtladığı için, Rum Mahkemesi bu davaya bakmak istemedi...
Sürekli yargıç değişikliği yapılarak, Helvacıoğlu’nu ‘usandırma’ politikası güdüldü...
Daha da önemlisi, avukatı Ahilles’ın bürosu bir gece basıldı ve tüm dava dosyaları yok edildi...
Özetlemek gerekirse, mülkiyet konusuna sadece Rumların açısından bakmak doğru değildir...
Ercan Havaalanı arazisi Rum mülkü ise, Larnaka’nın arazisi de Türk mülküdür...
Her iki tarafta da mağdur olan insanlar vardır...
Öyleyse, mülkiyet sorununu kişisel davalarla çözemeyiz...
Doğru olan, bütünlüklü ve kalıcı bir çözümdür...
Doğru olan ‘iki bölgeliliği’ koruyacak şekilde mülkiyet meselesini topluca halletmektir...
İade edilebilenler edilecek...
Gerisi takasla veya tazminatla çözümlenecek...
Başka çaresi de yok!..