“Türkiye’de ruhsatlı ruhsatsız herkesin silahı var; bu bizde normaldir...”
Ercan Havaalanı’nda tabancayla yakalanan zanlı, mahkemede kendini işte böyle savunmuş. Bu aslında öyle basit bir laf değil. Oldukça yaygın bir zihinsel şablonun esaslı göstergesi...
Belli ki adamın kafasında bir “Türkiye” var. Kıbrıs’ta o Türkiye’yi bulamayınca şaşırıyor ve “bizde böyle; size ne oluyor kardeşim” demeye getiriyor.
Bir vakitler Karadeniz illerinden birinde tabanca ruhsatı için “can güvenliği” gerekçesiyle başvuranların sayısı o kadar artmıştı ki, vali dayanamamış ve “bu kadar insanın canı tehlikede olduğuna göre ilde olağanüstü hal ilan etmemiz gerekir” diye isyan etmişti.
Zanlı, öyle anlaşılıyor ki silahın “normalleştiği” bir yerden çıkıp gelmiş. Üstelik Türkiye’yi o yerden ibaret saymış. Sorun şu ki o yerden, yani kendi Türkiye’sinden çıktığının farkında değil. Başka bir ülkeye giriş yaptığını düşünmemiş. Kendini bu adada bir turist gibi değil de ev sahibi gibi görmüş.
Kısa bir süre önce yine Ercan’da uyuşturucuyla yakalanan bir başka zanlı benzer şeyler söylemiş ve “bizim orada herkes içer, siz karışmayın” mesajı vermişti.
Burayı “küçük Türkiye” sanmak ya da saymak, sadece zanlılara özgü değil. Türkiye’de siyasetten bürokrasiye, askeriyeden medyaya kadar çok değişik çevrelerde Kıbrıs’ı ayrı bir yer olarak düşünmeye tahammül edemeyen epey insan var.
Başbakan Erdoğan daha üç beş hafta önce, Kıbrıs’ta cami yapımındaki artışı soranlara “buraya geldiğinde Türklüğün ve Müslümanlığın izlerine tanık olmak istediğini” anlatmıştı. Hem Erdoğan’ın hem de bakanlarının “bizde falancanın maaşı bu kadarken onlarda şu kadar”; “bizim gazimiz ne kadar alıyor, onlarınki ne kadar?”; “Bizde mesai şu kadar saat, bunlarınki çok az” türü kıyaslamalarının altında da hep bu “küçük Türkiye” bakışı yatıyor.
Türkiye medyasında ikide birde çıkan “bunlar namaz kılmayı da bilmiyorlar”, “parti kongrelerinde saygı duruşunda bulunmadılar” türü haberlerin tümünde de, buranın farklı olmasını şiddetle reddeden hegemonyacılık kolaylıkla sezilebilir.
İşin kötüsü bu bakışın sokağa yayılması. Eskiden “biz sizi kurtardık…” diye başlayan ve minnet beklentisini ifade eden cümleler kurulurdu. Bu klişe zamanla unutulur gibi olmuştu fakat yeni formlarda yeniden canlandı: “Bizim paramızla bize kafa tutuyorlar…” “Biz besliyoruz, onlar nankörlük ediyor…”
Neyse ki Kıbrıs’ı, Türkiye ile etkileşimli ama ondan farklı; kendi tarihini ve kültürünü yaşamaya çalışan ayrı bir yer olarak gören ve bunu bir zenginlik sayanlar da var. Keşke etkileri giderek azalmasaydı...
Türkiye’de siyaset ve bürokrasi çevreleri Kıbrıs hakkında öyle mesajlar veriyorlar ki, burayı “küçük Türkiye” gibi görmek isteyenlerin sayısı giderek artıyor.
Kelepçeli zanlıların bile itaat beklediği bir yere dönüşmek ne acı…