İçinden akarsu geçen kentlerin güzelliği bir başkadır. Ortasında ırmak ya da çay akan şehirler, dünyanın en ilgi çekici yerleri arasında yer alır. Akarsuyun akışına göre kimisi coşkulu, kimisi mutedil bir havaya bürünen bu şehirler, tabiatın doğal ritmine ayak uydurmuş gibidirler.

Londra ve Paris gibi büyük kentler, nehirleriyle bütünleşmiştir. Thames’siz bir Londra; Sen’siz bir Paris düşünülemez bile.

Amstel olmasaydı Amsterdam da olmazdı. Suyla çevrelenmiş ve içine 170 kanal saplanmış Venedik’in kasvetli havası bile büyüleyicidir.

Floransa’yı bu kadar muhteşem kılan şey, sadece olağanüstü tarihi dokusu, kusursuz mimarisi ve eşsiz yeşili değildir. Arno olmasaydı kentte bir şey mutlaka eksik kalırdı.

Nehirlerin küçük şehirler üzerindeki etkisi daha da fazladır. Rönesans evleri, görkemli ağaçları ve şirin köprüleriyle adeta bir masal kasabasını andıran Delft, içinde bir damar gibi yayılan su kanalları sayesinde dünyanın en şahane yerleri arasında anılır.

Karadeniz bölgesinde Yeşilırmak ve Kızılırmak tarafından çizilmiş birer tabloyu andıran çok sayıda şehir vardır.

Özellikle Yeşilırmak tarafından ikiye bölünen Amasya, Türkiye’nin en güzel ve en özgün şehirleri arasında yer alır. Kentte itinayla korunan eski Osmanlı evleriyle Yeşilırmak’ın uyumu görülmeye değerdir.

Lefkoşa güzel bir şehir. Hoyrat ve özensiz tavırlara rağmen mistik ve tarihsel havasını yitirmedi. Özellikle Suriçi bölgesinin ihtişamlı geçmişi oldukça büyüleyici. Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı’dan izler taşıyan sokaklarını adımlamak insanı keyiflendiriyor.

Lefkoşa güzel bir şehir… Fakat bana nedense, içinden ırmak geçmediği için hep bir eksiği varmış gibi gelir. Bilmiyorum siz de zaman zaman aynı hisse kapılır mısınız? Kentin tamamlanması için sanki yaz kış akan bir ırmağa ihtiyaç vardı…

Bu konuda maalesef yapacak bir şey yok. Doğa, bu kente heybetli bir akarsu bahşetmemiş… Bunun için hayıflanmak faydasız… Fakat üzülmemizi gerektiren başka bir durum var: Kanlıdere’nin hali…

Kanlıdere, bir ırmak ya da çay değil. Cılız, kendi halinde bir dere… Yine de bu bereketsiz bölge için büyük bir şans. Yolculuğu Trodos’un kuzeydoğu eteklerinde başlıyor. Mesarya’ya kadar uzanan 90 kilometrelik bir yatağı var. Özellikle bol yağışlı dönemlerde geçtiği her yere bereket ve yaşam enerjisi götürüyor.

Güney Lefkoşa’daki dere yatağı boyunca uzanan, yaklaşık 20 kilometrelik yürüyüş ve bisiklet yolu insanların en önemli uğrak yerleri arasında yer alıyor.

Bizse dereyle adeta kavga halindeyiz. Dere yatağına çöp ve moloz yığmaktan tutun da bina kondurmaya kadar yapmadığımız kötülük kalmadı. Fakat yaptığımız en dehşet verici şey lağım sularını Kanlıdereye boca etmek…

Deremiz küçücük… Büyük bir ırmağımız yok… Ama utancımız büyük…

Kanlıdere… Gerçekten kanıyor…