Olay yaratıp, yarattığı gündemi malzeme yapan siyasetçiler, konunun üzerinde kalem oynatan, ahkam kesen biz köşe yazarları ve bunlara seyirci kalan, kafası karışan vatandaşlar...
Ayıklanması, içinden çıkılması nerdeyse olanaksız bir bilgi kirliliği içinde çırpınıyoruz. Bu kirliliğin üzerine inşa edilen çarpık bir “lafazanlıklar manzumesi” ise işin cabası...
Sonuçta değil bir arpa boyu yol gidebilmek, geldiğimiz yolu geri gitmeye devam ediyoruz...
Bir memlekette yanlışlarla doğrular kasıtlı olarak bir araya getiriliyorsa işte o zaman tehlike çanları çalıyor demektir.
Dedikodular, hayaller, efsaneler birbirinin içine giriyor. Doğrular ve yanlışlar asla ayıklanamıyor, ayırt edilemez oluyor... Değerler, kutsal olan herşey ayaklar altına alınabiliyor... Ancak bu aşama bazılarının işi de oldukça kolaylaştırıyor. Dezenformasyon havayı sisli ve de puslu tutmaya yetiyor. Bu ortamda ortaya çıkıp “görünmeden iş çevirenlerse” elde ettiklerinin hazzına doyamıyor.
Ahkam kesme konusunda kimse kimsenin eline su dökemez oluyor da, bu sisli ve puslu ortama müptela duruştan da geri adım atılamıyor...
Halk, ister kendi yarattığı iktidardan “karşılığını alarak” bu düzenin mimarı kabul edilsin, isterse Makyavelist* propagandayla beslenen ve ayakta duran sistemin meyveleri oluversin sonuç hiç değişmeden hep aynı noktaya çıkıyor.
Mutlak çöküş ve hüsran...
Bir büyükelçinin çıkıp bazı sözleri söyleme noktasına gelmesi tesadüf mü? Ayrıca sadece kullandığı cümleler içindeki eylemlere değil, felsefesini okuyarak da yorumlayabiliyor ya da bir tahlilde bulunabiliyor muyuz?
Sayın Akça’nın konuşmasında öne çıkan bence 4 önemli başlık vardı:
- Verimli bir yapının oluşturulabilmesi için ilk önce hem devlete hem de geleceğe güvenin sağlanması gerekir.
- Bedeli Türkiye ödeyip değişim yapılabilir ancak kalıcı olmaz. Toplumun sahiplenmesi gerekir ki kalıcı olsun.
- Hantal devlet yapısıyla bu durum sürdürülebilir değil. Gelir düzeyinde dengenin sağlanabilmesi için özel kesimin seslerini duyurmaları gerekir.
- Bedeli ödeyecek olan siyasilerin bu bedeli ödemeyi göze alması gerekir.
Bir büyükelçi daha gelir gelmez bunları çıkıp açık açık söyleyebiliyorsa “yolun sonu” göründü demektir. Bu sistemle artık bir yere gidilebilmesine tahammül kalmadı demektir. Sayın Büyükelçi bence bunun ilk önemli sinyallerini gönderdi. Bu nedenle de 12 Haziran sonrasında KKTC’de hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağına inananlardanım...
Onlarca yıldan bu yana yaratılan sisli-puslu havaların içinden “atı alanların Üsküdar’ı binlerce kez geçtiği” bu ülkede Türkiye Büyükelçisi Sayın Akça artık düzenin devam edemeyeceğini ifade etmeye çalışmıştır.
Bundan sonra yeni bir sayfa değil, eski sayfalardaki kirliliklerin temizlenmeden yola devam edilmesinin de mümkünatının olamayacağının önemli işaretleri de vardır anlatımında.
***
Hepimiz bu temizliğin öyle söylenildiği kadar kolay olamayacağının farkındayız.
Kirlenmişliklerimizin ne kadar çetrefilli ve de karmaşık olduğunu da biliyoruz. İtalya’da 90lı yıllarda birçok siyasetçi ve işadamının yolsuzluğa karıştığının anlaşılmasıyla gerçekleştirilen “Mani Pulite” yani İtalya’daki Temiz Eller Operasyonu başlayana kadar oralarda da herşeyin çok çetrefilli ve karmaşık olduğunu bildiğimiz gibi...İtalya’da yargı, 40 yıllık kirlenmişliğin üzerine tüm kararlılığı ile gitmesine rağmen, hala tam anlamıyla herşeyi temizleyebilmiş değil... Bu nedenle de, o gün bugündür ülkede hala temizlenemeyen meseleler için “i misteri dell’ Italia” ifadesi kullanılır. Yani “İtalya’nın gizemi” bütün o köklü temizliğe rağmen kısmen de olsa hala devam etmekte... Ama İtalya’da herkesin “Mani Pulite” sonrasında derin bir oh çekebildiği de bilinmekte...
Bu nedenle birşeyler kirlenmeye görsün, kolay kolay temizlenemiyor. Ama bir yerden başlamak gerek. Bize de bir “Mani Pulite” şart. Bu yapılmadan ne sistemi değiştirebilmek, ne de temiz siyaset yapabilmek mümkün. Özetle temiz bir sayfa açmak namümkün.
“I misteri della Cipro Nord”, yani “Kuzey Kıbrıs’ın gizemini”, sisli ve puslu halini artık dağıtmalıyız. Üstelik tüm kirli dosyaları açsak bile, nesiller boyunca var olacak lekenlerin kolay kolay kaybolamayacağını bilerek kararlılıkla yürümeliyiz... Sayın Büyükelçi’nin söylediklerini, genel bilgi kirliliğine rağmen iyice anlayabilmek için dönüp bir kez daha okumakta fayda var...
Elimizi ne kadar çabuk tutarsak, çocuklarımıza da o kadar az lekeli bir gelecek bırakacağımızı kimse unutmasın...
* Siyasette amaca varmak için bütün yolların kullanılması gerektiğini söyleyen ve her yolu meşru gören fikir akımıdır.