26 Mart Pazartesi gün yayınlanan bu konudaki ilk yazımda şöyle demiştim:

 

 

“Müzakereler her zaman için bir taktik savaşıdır. Önce gerçek hedefin ne olduğu açık ve kesin bir şekilde saptarsınız. Sonra en kötü olasılık olarak neyi kabul edebileceğinizi açıkça belirlersiniz. Sonra da taktik savaşına girer ve gerçek hedefinizden çok ötede bir noktadan müzakereye başlarsınız. Bu ileride vereceğiniz tavizler verildikten sonra bile hedefinize ulaşmanızı sağlar.”

Kıbrıs Türk tarafının “bizim çözüme Rumlardan daha fazla ihtiyacımız var” ve “biz Rumlardan bir adım önde olacağız” gibi bazı söylemlerinin de bizim elimizi müzakere masasında zayıflattığını ve Rumların da tavizsiz dik hatta uzlaşmaz tutumlarını güçlendirdiğini örnekler vererek anlatmıştım.

Bayrak Haber’den telefonuma geçilen haber işte benim işlediğim taktik hatasının devam ettiğinin bir göstergesidir.  Haber aynen şöyle:

“Cumhurbaşkanı Eroğlu: Çok taraflı toplantı bekliyoruz. Çapraz oyu da konuşabileceğimizi aktardım. Teklifimiz sadece bu toplantı için ve herhangi bir şey Kabul etmedik.”

Şimdi önce şöyle bir gerçek var ki masaya getirdiğiniz her detay ileride tekrar önünüze sürülür. Cumhurbaşkanı Eroğlu her ne kadar da “teklifimiz sadece bu toplantı içiç ve herhangi bir şey kabul etmedik” dese de bu konudan artık geri dönüş yapamayacaktır ve yapamayacağını da beraber izleyeceğiz. Bu çok tehlükelü ve gereksiz bir hamle. Sırf Rumları belki de masaya getşrmeden reddetmelerine yol açarım da biz şirin görünürüz diye bütün bir halkın olası bir anlaşma sonrası seçme ve seçilme hakkının mahvedilmesine zemin hazırlayacay çapraz oyu “tartışılmasını” kabul ediyoruz.

Hatırlarsınız son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2. Cumhurbaşkanı Talat çapraz oyu icat eden ve savunan kişi olduğu için karşısındali aday Eroğlu tarafından hırpalanmış ve Eroğlu seçimi kazanırken birçok gazeteci analizlerinde çapraz oyun Talat’a seçim kaybettirdiği konusunda hemfikir olmuşlardı. Simdi nasıl olur da Cumhurbaşkanı Eroğlu çapraz oyu masada görüşmeyi kabul eder?

Açıklamasının devamı da şöyle:

“Benim zaman zaman Sayın BM Genel Sekreteri’ne mektup yazmam gayet doğal, ama şunu rahatlıkla ifade etmek isterim ki, biz Türk tarafı olarak herhangi bir şeyi kabul etmiş değiliz. Ama tabi ki 4’lü veya 5’li zirve toplantısı yapılacaksa, birçok konuları müzakere etme yönünde kendileriyle hemfikir olduğumuzu ifade eden bir mektup yazdım. Müzakere etmeden bir anlaşma olup olmayacağını anlayabilmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla biz herhangi bir şeyi kabul etmiş değiliz ama 4’lü veya 5’li zirvenin çağrılması koşuluyla, her konuyu müzakere etmeye ve sonuçlandırmak için gayret sarfetmeye hazır olduğumuzu Sayın Genel Sekreter’e ilettim.”

Her konuyu muzakere etmeye hazırız deniyor. Yani artık kırmızı çizgimiz de kalmamış, önümüze ne konursa müzakere etmeye hazırız. Tamam, uslu çocuk olduğumuzu göstermeye çalışıyoruz belki ancak bu gibi adımlar tarihi bir hata olmaya adaydır ve taktiksel olarak bize müzakere masasında hiç alternatifler bırakmayan bir yaklaşımdır.

Cumhurbaşkanı tarafından 4’lü veya 5’li zirve toplantısından bahsedilmesi en azından şu ana kadar yapılan bir hatayı telafi ediyor. Daha önce devamlı olarak “uluslararası konferans” ya da “çok taraflı konferans” deniyordu. Bunun 4’lü veya 5’li zirve toplantısı olacağının açıkça belirtilmesi bir derece daha iyi bir şey ama yine de bazı tehlikeleri de beraberinde getirebilir.  Onu da bir başka yazıda ele alırız...