Eşimin rahatsızlığı nedeniyle geride bıraktığımız iki hafta aralıklarla günlerimiz Gazimağusa’da geçti…
Eşime yapılması gereken operasyon için kime sorsak, “Bu işin ehli Dr. Mustafa Kalfaoğlu’dur” yanıtını alınca, Mağusa’ya git geller başladı…
Tetkikler vs…
İş yoğunluğu nedeniyle çoğunda bulunamadım..
Operasyon günü tam da arife güne denk gelince soluğu Gazimağusa Devlet Hastanesi’nde aldık..
Çok gittiğim bir yer olmadığından ve Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu’nda sevimsiz tecrübelerimiz bulunduğundan dolayı ciddi bir tedirginlikle kapıdan içeri girdim…
Sabah saat 06.30…
Güneş daha yeni yeni yüzünü göstermeye başlamış…
Kapıdaki güvenliği aştıktan sonra servisimize gidiyoruz…
Devlet hastanelerinde pek de alışık olmadığımız şekilde işlerimiz tıkır tıkır gidiyor…
Açıkçası şaşırıyorum…
Eşimin isminin yazılı olduğu dosya alınıyor, tümü iki kişilik olan odalardan (ki banyo ve tuvaleti de var) birine yerleştiriliyoruz, kısa bir hazırlıktan sonra eşim operasyon için sedyeyle alınıp götürülüyor…
Birden Lefkoşa’daki hastanemizin odaları geliyor gözümün önüne…
Tuvaletleri…
Ve şanslı olduğumu hissediyorum..
Neden mi? Hastanenin temizliği dikkatimi çekiyor.. Odalar, tuvaletler…
Temizlikte çalışan kadınların yeşil kıyafetlerinin üzerinde PRO temizlik yazan bir arma var…
Not ediyorum…
Lefkoşa’daki hastanemizden sonra deyim yerindeyse burası özel hastane gibi kalıyor…
20 dakikalık bir operasyon demişti Dr. Kalfaoğlu, bekliyorum…
Operasyon çok ciddi bir şey olmasa da bekledikçe insan stres yapıyor.. Odadan çıkıp kafeteryayı buluyorum, nezih güzel bir balkona sahip..
Günün ilk kahvesini hastanenin gayet muntazam, bakımlı ve temiz bahçe manzarasını seyrederek Akdeniz’in muhteşem bahar havasında içip, odaya dönüyorum…
2 saatlik stresli bekleyişin ardından kapı açılıyor ve sedye içeri giriyor…
Allah’a şükür her şey yolunda…
“Neden bu kadar geç çıktı?” sorusuna haliyle yanıt başka operasyonlar da vardı, sırayla alıyorlar…
Bayram arifesi olduğundan mıdır bilmem ama servisin çoğu boş…
Odada iki yatak var ama başka hasta olmadığından oda bize tahsisli gibi..
Gayet rahat bir şekilde ilk saatler geçiyor..
Sonrasında operasyonun yarattığı acı nedeniyle biraz sıkıntılı bir süreç yaşasak da, kapıda görünen doktorumuz aynı zamanda Hastanenin de Başhekimi Mustafa Kalfaoğlu, “her şey yolunda, sıkıntı yok, sabaha taburcu olursunuz” deyince yüzümüz gülüyor…
Gün ağarmaya başlıyor, malum bayram sabahı…
Ekipler değişiyor, yeni hemşireler, yeni temizlik görevlileri…
Yine oda pırıl pırıl…
Hemşireler gayet ilgili…
Ha bu arada dikkatimi çeken bir ayrıntıyı kesinlikle paylaşmam gerekiyor…
Refakatçiye yemek verilmediğinden gündüz sandviç ile süreci geçirdim ama akşama şöyle bir markete gidip bir şeyler alayım dedim..
Çıkış o çıkış, geldiğim zaman elektronik kapı resmen duvar! Açacak biri de yok…
Güvenliğe sorduğumda güzel bir uygulama ile karşı karşıya olduğumu görüyorum. Meğerse refakatçilere özel kart çıkarılıyor…
Zaten hastaneye girişte refakatçi olarak ismim sisteme yazılmıştı. 200 TL veriyorsunuz, bu elektronik kartı alıyorsunuz. Bu kart ile kapıları açıp hastane içerisinde gerekli görülen yerlere girip çıkabiliyorsunuz. Refakatçiliğiniz bittiği zaman kartı iade edip muhasebeden 150 TL geri alıyorsunuz. 50 TL’de hastane idaresine kalıyor ki, sistemin işlerliği açısından kanaatimce hiç sıkıntı değil…
Diyeceğim o ki; Gazimağusa Devlet Hastanesi’nde geçirdiğim yaklaşık 29 saatlik sürede bildiğimiz devlet hastanesinde değil, sanki özel hastanedeymiş gibi bir hissiyata kapıldım…
Hastane odasındaki bekleyiş sırasında laptop aracılığı ile kaleme almaya başladığım bu izlenimlerden oluşan köşe yazısını ofisteki bilgisayarımda tamamlarken, aklıma takılan not şu oldu: Başarılı insanları yönetici pozisyonlarına atadığımız vakit, onlar da farklarını gösteriyorlar, vatandaş da kaliteli hizmet alabiliyor…
Bu gibi örneklerin çoğalması temennisiyle, herkese sağlıklı, huzur dolu bir bayram süreci dilerim…