Güney Kıbrıs’ta yaşanan üzücü gelişmeleri ilgi ve ibretle izliyoruz...
   Aynı adayı paylaştığımız insanların bir anda fakirleşmesi veya servetlerinin önemli bir bölümünü kaybetmesi bizleri mutlu etmez...
   Çünkü bu tür durumlar değişkendir...
   Bundan 13 yıl önce benzeri bir krizi bizler de yaşamıştık...
   Çok sayıda banka kapatılmış ve binlerce mudi zarara uğramıştı...
   Dolayısıyla başkalarının üzücü durumunu bizim sevinçle karşılamamız söz konusu değildir...
   Ama önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum...
   Kıbrıs sorununun temelinde kilisenin rolü inkar edilemez...
   Kıbrıslı Türklere yönelik kanlı saldırılar Başpiskopos Makarios cumhurbaşkanı iken başlamıştı...
   Kilise her türlü olayın içindeydi...
   Daha sonraki yıllarda değişen birşey olmadı...
   Özellikle de Annan Planı döneminde kilise dini ve ticari işlerini bir kenara iterek sadece siyasetle ilgilendi...
   Çözüm yanlısı Rumlara büyük korkular saldı...
   Referandumdan ‘OHİ’ çıkması için fanatik güçlere maddi ve manevi destek verdi...
   Hatta ‘çözümün ekonomik boyutlarıyla’ ilgili düzmece bir kitaba sahip çıktı...
   Annan Planı çerçevesinde bir çözüm olması halinde Kıbrıslı Türkleri beslemek zorunda kalacaklarını ve her Kıbrıslı Rum’un yılda 2 bin 500 Euro dolayında para kaybedeceğini savunan bu temelsiz kitaptan 10 bin adet satın alarak, tüm köylere dağıtım yaptı...
   “Okuyun be Alekko’lar, Maria’lar... Okuyun da başımıza gelecekleri görün” dedi...
   Onlar da kilisenin etkisi altında kalarak kapsamlı çözüm planına güçlü bir şekilde ‘OHİ’ dedi...
   Peki şimdi ne oluyor?..
   Yılda 2 bin 500 Euro kaybedeceği iddiasıyla çözümü engelleyen kilisenin başı Hrisostomos, önceki gün yaptığı bir açıklamada, yaşanan kriz nedeniyle 100 milyon Euro’dan fazla kayıplarının olduğunu itiraf etti...
   Yakın bir gelecekte kilise mallarının satışa çıkarılmasından başka bir çaresi de kalmadı...
   Sadece kilise malları mı?..
   Şimdiden yüzlerce işyeri, konut ve otel satılıktır...
   Önümüzdeki aylarda binlerce Rum mülkünün daha yabancılara devredilmesi durumunda kilisenin ne diyeceğini ve ne yapacağını hepimiz merak ediyoruz...
   Yaşananlardan herkesin ders çıkarması gerekiyor...
   İnsan ilişkilerinde olduğu gibi, komşuluk ve devletlerarası ilişkilerde dostluk anlayışını ön plana çıkarmak doğru olandır...
   Üzülerek görüyoruz ki; Kıbrıs Rum kilisesinde ve bazı Kıbrıslı Rum siyasilerde ‘iyi dostluk’ anlayışı yoktur...
   Kıbrıslı Türklere tepeden bakma, küçümseme anlayışları egemendir...
   Son 50 yıldır adanın değişmeyen gerçeği budur...
   Kıbrıslı Türk işadamı Asil Nadir’i 1990 yılında ‘yok etme’ operasyonlarının temelinde de bu anlayış vardır...
   Asil Nadir’e yönelik saldırıların başarıya ulaşması neticesinde binlerce Kıbrıslı Türkün işsiz bırakılması ve çok sayıda ekonomik tesisin çöküntüye uğraması unutulmuş değildir...
   İngiliz belgelerine yansıyan çökertme operasyonları ibret vericidir...
   Yapılanların tümü elbette kötü düşüncelerin bir sonucuydu...
   Böylesi durumlarda herkes, her toplum, her kuruluş bir süre için ciddi sıkıntılar yaşayabilir...
   Sonunda takdir Yüce Allah'ındır...
   En son sözü o söyler...
   Ve yanlışları o cezalandırır...
   Herkese doğru yolu o gösterir...