Mesela şu cumhuriyet kutlamaları... Sanki tümü, sivil yaşamı felç etmek üzere planlanmış gibi. İş öyle bir hal aldı ki, “cumhuriyet” ve “kutlama” sözcükleri yan yana geldiğinde insanların tüyleri diken diken oluyor.
Normalde bu tür günleri önemseyen çevreler, kutlamalarda halkın coşkulu bir şekilde ön planda olmasına gayret ederler.
Örneğin ABD’nin bu yılki Bağımsızlık Günü kutlamasında pop star Beyonce, Özgürlük Heykeli önünde konser verdi. Aynı anda görkemli bir havai fişek gösterisi yapıldı. On binlerce insanın izlediği bu gösteri için devlet tek kuruş bile harcamadı; ünlü bir mağazalar zincirinin sponsorluğundan yararlandı.
Bizdeki törenler ise alabildiğine sıkıcıdır. “Günün anlam ve önemini belirten” ruhsuz konuşmalar her yıl tekrarlanır. Ağır bedenlerini, asfaltı çatlatırcasına sürüyen tankların ve ayak tabanlarıyla yeri döven askerlerin geçişi de heyecan yaratmaya yetmez.
Gökyüzünü yararak gelen ve birkaç kez tören alanını yaladıktan sonra gözden kaybolan jetlerin yarattığı korkuyla karışık heyecan da olmasa tekdüzelikten iyice gına gelecek.
Milli günlerde halkı dışlamak, sonuçta milliyetçi devlet erkânının kendi sorunu... İdeolojileri bakımından ciddi bir stratejik hata yapıyor olmaları bizi ilgilendirmez. Fakat işin bir başka boyutu daha var ki işte orası hepimizle yakından ilgili.
Her törende özellikle Lefkoşa darmadağın ediliyor. Daha bir hafta önce, prova yapılacak diye ülkenin en işlek caddesi yarım gün boyunca trafiğe kapatılıyor. Bu durumda binlerce kişinin planları altüst oluyor.
On dakikalık mesafelerde, bir saatten fazla zamanları heba edilen insanların sinirleri laçka hale geliyor. Tankların geçişine odaklanan organizatörler, ne derslerini kaçıran öğrencileri ne araçlarını dağıtıma çıkamayan şirketleri ne işine geç kalan çalışanları ne de tedaviye gidemeyen hastaları umursuyor.
Bu sene iş iyice çığırından çıkartıldı. Protokol mensupları beş yıldızlı otelde kutlama yapacaklar diye, Lefkoşa’nın göbeğindeki yollar da kapatıldı.
Polis, Merit Otel önünde dizi dizi sıralanan makam araçlarının kılına zarar gelmemesi için sivil araçların önünü kesti. Hatta bir ara Belça yanındaki çemberden Bedreddin Demirel Caddesi’ne dönüş izni verilmedi.
Bu nasıl bir duygudur? Kendinizi dünyanın tam merkezinde sanmak nasıl bir şey? Vaktinde güvenli otopark alanı yapmaya zorlamadığınız otelin kapısından kazasız belasız girebilmek için bütün şehrin rahatını bozunca, kendinizi daha bir “muktedir” mi hissediyorsunuz?
Halkını umursamayan bir devlet ve onun taçsız kralları… “Halkı devletten soğutmak” mı dediniz? Güldürmeyin insanı…