Zeytin ve harnup ağaçlarını yok ederek, betondan bina diktiler...
   Dere yataklarına ve ormanlık arazilere gece kulübü inşa ettiler...
   Sahiller ‘turizm yatırımı’, ya da ‘emlak patlaması’ adı altında dev binalarla kapatıldı...
   Hepsinden önemlisi Beşparmak Dağları gözümüzün önünde oyuldu...
   Ülkenin her tarafı çöplüğe dönüştü...
   Lefkoşa’dan, Gazimağusa’ya kadar hemen her yer lağım sularıyla örtüldü...
   Peki bu toprakların üzerinde sağlıklı tarım üretimi yapılabilir mi?..
   Sebze yetiştirilebilir mi?..
   Hayvanlara yem için üretilen arpalar ve ekmeklik buğdaylar sağlıklı olabilir mi?..
   Gerçekten inanılmaz bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz...
   İnsanlar ne yiyeceklerini, ne içeceklerini şaşırmış vaziyette...
   Selam verdiğiniz herkes bir hastalıktan söz ediyor...
   Son zamanlarda daha çok kalp ve kanser hastalıklarını konuşuyoruz...
   Ne var ki; diyabet ve astımda ciddi artışlardan söz ediliyor...
   Dün yabancı bir sağlık uzmanı ile konuştum...
   Kıbrıs’a yıllar önce geldiğini söyledi...
   İlk yıllarda sebzelerin çok sağlıklı olduğunu ve sadece bu nedenden dolayı Kıbrıs’ın kendisine çok cazip geldiğini belirterek, içimizi sızlatan bugünkü durumu özetledi:
   “Bugünkü Kıbrıs eskisinden çok farklı... Dünyanın değiştiğini biliyorum... Ama Kuzey Kıbrıs’ta birçok şey, çok hızlı değişiyor ve bütün güzellikler yok ediliyor...”
   Dıştan gelenler, yaşadığımız dramatik değişimi bizden daha çok fark ediyor...
   Bizler de acı kapıya dayandığı zaman ses vermeye başlıyoruz...
   Kuşkusuz, çok geç kalmış oluyoruz...
   İnsanlığa, doğaya, kültüre, tarihi değerlere önem veren herkes...
   Ülkesini seven tüm insanlar ayağa kalkmalı ve yaşanan çevre felaketi karşısında yetkilileri harekete geçirmelidir...
   Kuzey Kıbrıs ekonomisinin lokomotif sektörü olan turizmin en canlı günlerinde dahi beş yıldızlı otellerin çevresi çöp yığınlarıyla örtülüyorsa, hiç kimse yerinde oturmamalıdır...
   Yazık değil mi bu güzel ülkeye?..
   Yazık değil mi çocuklarımızın geleceğine?..
   Sessiz ve sakin duruşumuzu devam ettirirsek, bilelim ki birkaç yıl sonra bu ülke yaşanmaz hale gelecek... 
   Sırtınızı Ercan Havaalanı’na verin ve karşıdaki dağları seyredin...
   Sonra vicdanınızın sesine kulak verin...
   Üç-beş kişinin serveti mi önemli olan...
   Yoksa Beşparmak Dağları mı?..
   Birilerinin torbayı doldurması mı önemli olan, doğanın korunması mı?..
   Zaman geçtikçe tüm değerlerimizi yok ettiğimizi görmezlikten gelir, bugünkü sessizliğimizi korursak, bir süre sonra memleket tamamıyla altımızdan kaydığında, kızmaya, öfkelenmeye ve eleştirmeye hakkımız olmayacak...
   Üzülmek ve ağlamak hiçbirşeyi değiştirmeyecek...  
   Başta çevreden sorumlu sayın bakanı...
   Çevre Dairesi’nin tüm çalışanlarını...
   Çevre örgütlerini...
   Maaş kavgasında her türlü tehlikeyi ve olumsuzluğu göze alarak mücadele veren sendikaları...
   Siyasi parti yetkililerini...
   Tüm belediye başkanlarını...
   Bakanlar Kurulu’nun ve parlamentonun tüm üyelerini...
   Cumhurbaşkanı ve Meclis başkanını...
   Herkesi bir kez daha göreve davet etmek istiyorum ...
   Allah aşkına birşeyler yapalım...