Meşhur sözdür; “tercihleriniz kim olduğunuzu anlatır.” Bakın hükümetin tercihleri “kim” olduğunu ne de güzel anlatıyor.

Daha iki gün önce sanayicilere inanılmaz teşvikler bahşetti. Artık herhangi bir sanayi kuruluşunun pazar araştırmalarının ve katıldığı fuarların bedeli devlet tarafından ödenecek.

Hatta şirketlere ait internet sayfalarının, dergilerin, broşürlerin ve  eşantiyonların bile parası hazineden çıkacak. Buna göre kabaca, bir şirket her yıl devletten 75 bin avro civarında destek alabilecek.

Tesadüfe bakın ki hükümetin “ihracatı teşvik” gerekçesiyle bu kararı aldığı gün, Gazimağusa Limanı’nda davullu zurnalı bir karşılama töreni vardı. Tahıl ülkesine “ithal” un gelmişti de herkes onu kutluyordu.  

“Teşvik paketi” Sanayi Odası Başkanı’nın yüzünü güldürmüş. “Zaten bu paketi bir yıl birlikte çalışarak biz hazırlattık” demeyi de ihmal etmemiş.   

İşte politikamızın tıkandığı yer tam da burası. “Muteber camialar”, iyi örgütlenenler, hangi kapıyı nasıl tıklatacaklarını bilenler el üstünde... Gerisi mi? “E bu devlet de hangi birine yetişsin canım?”

Büyük şirketler için toplamda yüz binlerce avroluk kaynak yaratamayı akıl edenler, mesela Güvercinlik İlkokulu’nun çatlak tavanını ya da çökmek üzere olan balkon kolonunu tamir edecek parayı bulamazlar.

Tek bir şirkete verecek 200 bin lirası olan devletin Ziyamet İlkokulu’nun boyası için ayıracağı 50 bin liracığı yoktur. Eğitim işi çay partilerinde biriktirilen ianelere kaldı.

UBP Kadın Kolları, çay partisinde topladığı bir miktar parayı Alayköy İlkokulu’na bağışlamış. Başbakan’ın eşi çeki verirken “geleceğimiz olan çocuklara katkıda bulunmak büyük mutluluk” demiş.

Bu arada Ziyamet İlkokulu 10 yıl aradan sonra boyanmış. Boyaları bakanlık temin etmiş, boyama işini asker yapmış, askerin yemek masraflarınıysa özel bir şirket karşılamış. Böylece iş bedavaya getirilmiş.

Öte yanda Lionslar, Cumhurbaşkanı’nın eşi öncülüğünde gerçekleştirilen yardım gecesinde topladıkları parayla Girne Akçiçek Hastanesi’ne iki adet kalp şok cihazı almış. Meral Eroğlu “hastanede birtakım eksiklikler gözlemledim, yeni bağışlara ihtiyaç var” demiş.

Bir devlet okulda ve hastanede yoksa nerde vardır? Deniz aşırı gezilere boyu yeten ama Lefkoşa’nın on kilometre yakınına bile uzanmayan bir el aslında kimin elidir?

Peki ya “merhamet”in demi nerde koyulaşır? Şık çay partilerinde, gazetecili bağış törenlerinde mi? Yardıma muhtaç hale getirilmiş çocukları etrafınıza toplayıp, elinizdeki çekle kameralara gülümserken gerçekten kendinizle iftihar mı ediyorsunuz?

Bütçe döneminde eğitime ve sağlığa ayrılan payı sorgulamak, elde bağış çekiyle dolaşmaktan daha “merhametli” bir politik tavır olmaz mıydı?

Köylü çocukların ne devleti var ne lobisi... “Merhametli” ablaların, teyzelerin “inayetine” muhtaçlar. Başhekim ise iki şok cihazına bile şükredecek durumda...

“Fark var”: Sanayicilerin tır masraflarını bile ödeyen hükümet, okul ve hastaneler için “çayın dem tutmasını” bekliyor.

Hani “Ulusal Birlik?” Yoksa halkın seçimi “Çay Partisi” miydi?